Sosyal / Kültürel

Yanlışı Kınamak Yerine Doğrunun Bilgisini Vermeyi Seçmeliyiz

Bilgilendirme Bilgi Verme

Neyin yanlış olduğunu görmek ve dile getirmek önemli bir adım, ancak iyileşme ve değişim yaratmak için asla yeterli değil. Çünkü doğrunun ne olduğu hakkında bilgiye hiç kimse doğuştan sahip olmaz. Bir değişim yaratmak için yanlışlara dikkat çekerken doğruların ne olduğunu bilginin diliyle açıklamayı asla ihmal etmemeliyiz.

Bilgilendirme, çok değerli ve etkisi güçlü bir eylem. Bilginin diliyle konuşmak da öyle. Üzerinde durmak istediğim konu bu; doğrunun bilgisini paylaşmanın önemi. Önceki birkaç yazımda sorunlara çözüm geliştirmenin doğru yönteminin ne olması gerektiği konusunu ele almıştım. Sorunlara çözüm yerine, olumsuzluklarla veya kötülükle mücadele de diyebiliriz buna.

Sistematik bir sorun çözme yaklaşımı veya sorunlara çözüm geliştirme yöntemi, özellikle uluslararası proje faaliyetlerinden elde ettiğim kazanımlardan biri. Yöntem bilmek ve uygulamak o kadar önemlidir ki bazen içerikten bile daha etkili hale gelebilir. Bir sözün etkisinin çoğu zaman içeriğinden çok nasıl söylendiğine bağlı olması gibi.

Yanlışlardan kurtulmak

Yanlışlardan ve istemediğimiz durumlardan kurtulmak için her zaman pratik bir çıkış yolu var ve bunun için sahip olduğumuz araçların farkında olmak gerekir.

Önce isterseniz bir hatırlatma ile başlayalım. “Sorunları Çözmenin ve Daha İyiye Ulaşmanın Yolu” başlıklı yazımda dikkat çekmeye çalıştığım yaklaşımı şu şekilde vurgulamıştım:

“Sorunları çözmek ve daha iyiye ulaşmak için uygulanması gereken yöntem, kötülüklere (olumsuzluklara) odaklanıp onları yerip, onların dilinden onlarla kavgaya, çatışmaya girmek değil, sorunsuz alanlara yönelerek ‘iyilikleri’ çoğaltmak ve böylece iyiliklerin alanını genişletmektir.”

Bunun basit bir açıklaması var: Hangi dille konuşursak, daha başlangıçta onun ortamını kurmuş ve onun parçası haline gelmiş oluyoruz. Kötünün, olumsuzlukların veya yanlışın diliyle konuşmayı sürdürmek, farkında olmadan kötüyle, olumsuzluklarla ve yanlışlarla negatif ama aynı zamanda yoğun bir ilişki kurmak ve zamanını onlarla geçirmek aslında. Yıkıcı dil, azar, kavga ve bağırma asla bir iletişim yöntemi değil. Ve bu tür yöntemler, onların ortamını kurup büyütmekten başka bir işe yaramıyor. Ancak yalnızca yanlışları yapmayı durdurmakla da iyi ve doğru şeylerin kendiliğinden olmayacağını unutmamak gerek.

Tek adımla ilerleme olmaz

Yürümek, tek adımla değil, en az iki adım atmakla gerçekleşen bir eylem. Tek ayakla bir adım atılır ancak ilerleme olmaz. Mesafe kat edebilmemiz için diğer ayakla da adım atmamız gerekir.

Başlamak bir işin yarısıdır, bitirmek diğer yarısı. Bir ayağın hareketi başlangıcı, diğer ayağın hareketi bitişidir adımın. Başarmak için hem başlamak ve hem de bitirmek gerekir.

Doğruyu bulmanın ilk adımı, yanlışlardan kurtulmak, ancak son adımı doğrunun kendisine ulaşmaktır.

Doğrunun bilgisini vermek

Yanlışları bilmek ve onları aşmak elbette önemli bir adım, ancak ilerleme kat edebilmek için tek başına yeterli değil. Doğruyu öğrenmeden ve görmeden hedefe varmış olmayız.

Bunlardan şunun için bahsettim. Dikkat ettiyseniz, sosyal medyadan köşe yazılarına, tartışma programlarından günlük sohbetlere kadar okuduğumuz veya izlediğimiz kaynaklarda, ortamlarda sıkça rastladığımız durum şu:

Neyin yanlış olduğunu ortaya koymada, dillendirmede, gündeme taşımada üstümüze yok; ancak iş doğrunun ne olduğuna gelince, o konuda bilgiye, anlatıma pek rastlamıyoruz.

“Şu ve şu yanlıştır, hatadır” deniyor, kınanıyor, yeriliyor ancak sıra doğrusunun ne olduğuna gelince, o konuda pek üretken olmadığımızı görüyoruz. Yapmamamız gerekeni söyleyen çok, fakat neyi, nasıl yapacağımızı gösteren yok.

Oysa olumlu yönde bir değişim olsun istiyorsak, yanlışı dile getirmekle, kınamakla yetinmek yetmez. Eğer sorunlar bilgisizlikten, eğitim eksikliğinden kaynaklanıyor diyorsak, asıl yapılması gerekenin, doğrunun bilgisini vermek, doğruyu dillendirmek olduğunu bilmemiz gerekir.

Doğrunun Bilgisini Vermek

Ne demek istediğimi bir örnekle açıklamaya çalışayım.

Yapılan yanlışlar yüzünden doğaya nasıl zarar verdiğimizle ilgili tepkilere çeşitli ortamlarda ve özellikle sosyal medyada sıkça rastlıyoruz:

“Bu yapılan korkunç bir doğa katliamı!”

“Yazıklar olsun bunu yapanlara!”

“Sorumluları mutlaka hesap vermeli!”

Bu tepkileri verenlerin amacı genellikle doğru yönde bir değişim başlatmak.

Yanlışın yanlış olduğu ifade ediliyor, birinci adım tamam; fakat doğrusunun ne olduğu hakkında bir bilgilendirmeye rastlıyor muyuz? Genellikle hayır.

İnsanlar bir ihtiyaç üzerine hareket ederler. Yanlışın terk edilebilmesi için onun yerine ihtiyacını karşılayabilecek başka bir seçiminin olması gerekir. Peki, doğrusu nedir? Nasıl olması gerekirdi? Bunun yerine ne yapılabilirdi? Çözüm ne?

Asıl işe yarayacak, bilgisizliği giderecek, hatanın tekrarını önleyecek yapıcı yaklaşım “bilgilendirmektir” oysa. “Doğrunun” ne olduğunun bilgisini vermektir.

Şöyle düşünelim: Karanlık dediğimiz durumla aslında neyi kast ederiz? Işığın olmamasını. O halde karanlıktan kurtulmak istiyorsak, karanlığın karanlık olduğunu anlatmak yetmez, aydınlanma için ihtiyaç duyulan şeyin ışık olduğunun bilgisini vermek ve ışığa nasıl ulaşılacağını göstermek de gerekir.

İstenen iyileşmeler neden olmuyor

Eğer bir şeyin yanlışlığını görüyor ve oradaki sorunu vurguluyorsak, asıl üzerinde durmamız gereken, doğrusunun ne olduğudur. Doğruyu diğer bir seçenek olarak açıklamalıyız ki sorun çözülsün. Zira doğruyu anlatarak birine ne kadar bilmediğini göstermek ve öğrenme ihtiyacını hissettirmek çok büyük bir iyiliktir.

Oysa, genellikle soruna tepki veriyor, kınıyor, ayıplıyor, şikayet ediyor, lanetliyor ve bu adımdan sonra hemen her şeyi kendi başına bırakıyoruz. Bu şekilde yanlışın dilinden konuşmayı sürdürmekle, farkına varmadan yanlışın zeminine geçiyor ve yanlışın parçası haline geliyoruz. Çünkü bu yolla hem ayrıştırıyoruz ve hem de doğruyu diğer bir seçenek olarak sunmuyoruz.

Bu yöntemin yeterli olmadığını nereden bilebiliriz? Elde edilen sonuçlardan görüyoruz! Çünkü bu yöntemle beklenen değişim, iyileşme veya ilerleme hiçbir zaman olmuyor. Çünkü tek ayakla yol alınmıyor; doğanın yasası bu.

Çözümü veya doğrusunu ortaya koymadan, yanlışın dilinden konuşmayı sürdürerek ne kadar çaba sarf edersek edelim, sonuçta istenen gelişme ve iyileşmenin sağlanamadığını görüyoruz. Yıllar geçiyor, değişen bir şey olmuyor.

Peki bu şekilde davranmamızın nedeni ne?

Nedenini bir “İyi Şeyler Emek Verdiğimiz Sürece Devam Eder” başlıklı ayrı bir yazımda açıklamaya çalıştım. Ancak sorunun kaynağına gelmeden önce, doğurduğu sonuçların, yani doğrunun bilgisini vermede yeterli olmadığımızın farkına varmamızın önemli olduğunu düşünüyorum.

Doğrunun dilinden konuşmak

Doğrunun ortamının kurulması için doğrunun dilinden konuşulması gerektiği ortada. Yanlışla ve bilgisizlikle mücadele adına yanlışı ve bilgisizliği gündeme taşıyıp kınamak yerine, doğrunun dilinden konuşarak doğrunun zemininde durmayı seçmeliyiz.

Şunlar ve şunlar yanlış demek yerine, “bu işin doğrusu budur” diyerek doğrunun ne olduğunu doğrunun diliyle anlatabilmek zorunlu. Birine ne kadar hatalı ve yanlış işler yaptığını değil, doğrusunun ne olduğunu ve nasıl yapılabileceğinin bilgisini vermek önemli. Bu kadar yalın ve net. Çoğalması gereken, yanlışın yanlış olduğunun bilgisi değil, doğrunun bilgisi ve doğrunun dilidir. Ve böylece doğrunun bilgisi altında birleşmektir.

Bu sitede paylaştığım bir yazıyı anlatmak istediğime örnek verebilirim.

De ve da ile ki’nin ayrı veya bitişik yazılmasıyla ilgili hata yapanlara yöneltilen birçok kınamayla özellikle sosyal medyada siz de karşılaşıyorsunuzdur. Bunu yapmak yerine iki ayrı yazıda bu bağlaçları doğru kullanmanın formülünü paylaştım. Kısa süre sonra bunların doğru yazımını öğrenmek için Google’da çok sayıda arama yapıldığı sonucuyla karşılaştım. Buna ihtiyaç varmış. Şimdi bu yazılar her gün yüzlerce kez görüntüleniyor ve eminim her gün yüzlerce kullanıcı elde ettiği bir kazanımın ve bir hatadan kurtulmanın mutluluğunu yaşıyor.

Son söz

Hangi dilden konuşursak, onun ortamını kurarız. Doğrunun dilinden konuşmak, doğrunun ortamını kuracak ve yanlışın hemen ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

BakiKaracay.com

Hangi dilden konuşursak, onun ortamını kurarız. Doğrunun dilinden konuşmak, doğrunun ortamını kuracak ve yanlışın hemen ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bilginin dilinden konuşmak, bilginin ortamını kuracak ve bilgisizliği ortaya çıkaracaktır. Sağduyulu, görgülü bireyler istiyorsak, bunun yolu sağduyulu, görgülü birey dilinden konuşmaktır. Uygar bir toplum olmayı istiyorsak, çaresi uygar toplumun dilinden konuşmak ve böylece uygar bir ortam kurmaktır.

Yanlışı yapmayı durdurursak nasıl olsa herkes doğruyu kendiliğinden benimseyecektir yaklaşımı, yanıltıcı bir varsayımdır. Karanlığın nedeninin ışığın eksikliği olması gibi, yanlışların nedeni de doğru bilgi eksikliğidir. Bilgi eksikliğini gidermenin çaresi, bilgisizliği kınamak, yermek değil, bilgi üretmek, bilgiye değer vermek, bilgilendirmek ve bilgiyi çoğaltmaktır.

Bununla birlikte, iyi ve doğru şeyleri korumanın ve devamlılığını sağlamanın yolu, doğrunun bilgisinin ortaya konması yönünde çaba sarf etmekten, emek vermekten geçer. Tesis edilen her iyi ve güzel şeyin devamlılığı için onu korumak ve savunmak şart. Gürültü kesildiğinde sessizlik başlar ancak sessizliği devam ettirmek için onun korunmasına emek vermek ve onu savunmak şarttır.

Uzun sözün kısası, iyileşme için atmamız gereken ilk adım çok açık: Bir yanlışı fark ettiğimizde, ondan şikayet etmek, onu kınamak yerine doğrunun bilgisini vermeyi ve bilginin dilinden konuşmayı seçmek. Böylece bilginin ortamını kurarak işe başlamak! Bunun için hem çaba sarf etmek, hem de güçlü bir bakış açısı ve davranış değişikliği yapmamız gerekiyor.

Yeni yazılarda görüşünceye dek, “öğrenmeye devam edin”.

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz

1 Yorum

  • Kırmızı Oda dizisinin 21. bölümü (22 Ocak 2021) giriş yazısında tam da bu yazıda üzerinde durduğum doğrultuda sevindirici bir değişimle karşılaştım ve buraya not etmek istedim. Yeni giriş yazısı, yanlışın ve sorunun ne olduğu yerine bu kez doğrunun ve çözümün ne olduğunun bilgisini veriyor:
    “Bir çocuk dünyaya geldiğinde onun en iyi tanıdığı duygu korkudur; ölüm korkusu. Eğer onu kucağına alan anne hayatla barışıksa, huzurluysa, bebeğini çok seviyor ve onu bağrına basıyorsa, bu korku giderek azalmaya başlar ve zamanla yerini derin bir huzura bırakır. Dünyadan ve yaşamaktan korkmayan, sevildiğini ve onaylandığını bilen insanlar, hayatları boyunca şiddetten uzak dururlar.”
    Konuyla ilgili yazım > “Psikolojik Şiddetin Altında Yatan Nedenler”.