Sosyal / Kültürel

İyi Şeyler Emek Verdiğimiz Sürece Devam Eder

Doğrusunu Neden Dile Getirmiyoruz

Biz yanlışı yapmayı durdurduğumuzda, iyilikler ve güzelliklerin kendiliğinden var olacağı büyük bir yanılgı. İyilik ve güzelliklerin çabayla ve emek vererek tesis edilmesi, korunması ve de savunulması gerekiyor. Bu gerçeğin her zaman farkında olamayışımız, onları kaybetmemizin en temel nedeni.

Bilgilendirmenin çok değerli ve etkisi güçlü bir eylem olduğu üzerinde durduğum “Yanlışı Kınamak Yerine Doğrunun Bilgisini Vermeyi Seçmek” başlıklı yazımda, iyileşme ve değişim yaratmak için neyin yanlış olduğunu dile getirmenin asla yeterli olmadığını açıklamaya çalışmıştım.

Söz konusu yazıda, yapılan yanlışlara genellikle tepki verip, kınayıp, lanetlediğimizi, ancak bu adımdan sonra hemen her şeyi kendi başına bırakmak gibi bir alışkanlığımız olduğunu belirtmiştim. Oysa tesis edilen iyi ve güzel şeylerin devamlılığını sağlamanın yolu, onları korumak ve savunmak için çaba sarf etmekten, emek vermekten geçiyor.

Peki bu şekilde davranmayışımızın nedeni neydi?

Bu yazıda da yanlışın yanlış olduğunu vurguladıktan sonra doğruyu dillendirmeyişimizin temel bir nedeni üzerinde durmak istiyorum.

Doğruyu neden dile getirmiyoruz?

Doğrunun bilgisini vermekte neden yeterli değiliz? Geldik işin en can alıcı yanına.

Doğrunun bilgisine sahip olamayışımız, yani bilgisizlik bunun birinci en açık nedeni olabilir. Ancak belki ona da neden olan daha temel bir duruma işaret etmek istiyorum.

Biz yanlışları yapmayı durdurduğumuzda, iyi ve doğru şeyler kendiliğinden olacak sanıyoruz.

BakiKaracay.com

Doğruyu dillendirmeye ihtiyaç hissetmememizin nedeni şu:

Biz yanlışları yapmayı durdurduğumuzda, iyi ve doğru şeylerin kendiliğinden olacağını varsayıyoruz.

Evet, böyle bir yerleşik ön yargımız var. Yanlış yapmayı durdurmanın yeterli olduğunu varsayıyoruz. Bu yüzden iyi şeylerin devamlılığını sağlamada da sıkıntılar yaşıyoruz.

İngilizcede bu tutuma “taken for granted” deniyor. “Kesin gözüyle bakmak, olmuş bitmiş saymak, sorgusuz sualsiz öyle kabul etmek, değerini hafife almak, verilmiş bir hak gibi görmek” gibi karşılıkları var (ancak bunların hiçbiri tam anlamı kapsamıyor).

Uzun yıllar önce, kadına karşı şiddetin önlenmesi konulu katıldığım bir Avrupa Birliği projesi etkinliğinde bu ifadenin özellikle üzerinde durulduğuna tanık olmuştum. Konuşmacı, sık sık “we shouldn’t take it for granted” diyerek sorunların çözülmeyişinin gerisinde bu tavrımızın olduğunu vurguluyor ve iyi şeylerin kendiliğinden olacağı varsayımını devam ettirmenin sakıncaları üzerinde duruyordu.

İyi şeyler kendiliğinden olmuyor

İyi ve doğru şeylerin kendiliğinden olmayacağını, çabayla ve emek vererek tesis edilmesi, korunması ve hatta savunulması gerektiğini ve bunun bir farkındalık meselesi olduğunu görmemiz lazım.

Üzerinden indiğimizde bir bisikletin kendi başına ayakta duramaması gibi, gereken emeği vermeyi kestiğimizde de iyi şeylerin devamlılığı son bulur.

BakiKaracay.com

İyi ve doğru şeyler, yanlışlara tepki göstererek veya yanlışları yapmayı durdurduğumuzda kendiliğinden olmuyor, bunu unutmamak gerek.

Çünkü gelişme, uygarlaşma, iyilikler kendiliğinden var olan değil, verilen emek karşılığında oluşan değerler. Gereğini uyguladığımız kadar sonuçlarını alabiliyoruz. Aksini ummak, gereksiz ve aşırı iyimserlikten öte bir şey değil.

İyi şeylerin devamlılığını, bir bakıma bisiklet sürmeye benzetebiliriz. Üzerinden indiğimizde bir bisikletin kendi başına ayakta duramaması gibi, gereken emeği vermeyi kestiğimizde de iyi şeylerin devamlılığı son bulur.

İyi şeyler kendiliğinden korunmuyor

Yanlışı anlamakla veya neyin yanlış olduğunu anlatmakla, kendiliğinden doğruya varamıyoruz; tersini beklemek büyük bir yanılgı. Yapılması gereken şey, doğrusunun anlatılması. İyi şeyler için, doğrunun ne olduğunun apaçık ortaya konması, açıklanması, doğrunun bilgisinin verilmesi bir gereklilik.

Değişimin ve iyileşmenin anahtarı, sürekli olarak yapılan hata ve yanlışları dile getirmek, kınamak değil. Anahtar, doğrusunun nasıl yapılabileceğinin bilgisini vermek. Bunun için, yanlışı dile getirmekle doğrunun kendiliğinden gelmeyeceğini, bu varsayımın bir hata olduğunu görmemiz ve kabullenmemiz zorunlu.

Bu ilkeden hareketle ve bir örnek olarak, “Doğal Hazinelerimize Karşı Vatanseverlik Borcumuz” başlıklı yazımda, doğal varlıklarımıza verilen zarara karşı tepki göstererek yapılanları kınamak, yermek, yerin dibine batırmak yerine, işin doğrusunu anlatmanın önemi üzerinde durdum. Yazıda, yanlışı yapmayı durdurursak nasıl olsa herkes doğruyu kendiliğinden benimseyecektir yaklaşımının yanıltıcı bir varsayım olduğunu vurgulamaya çalıştım.

Son söz

Hataların nedeninin bilgisizlik olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla, bilgi eksikliğini gidermenin çaresinin, bilgisizliği kınamak, yermek değil, bilgi üretmek, bilgiye değer vermek, bilgilendirmek ve bilgiyi çoğaltmak olduğu açık.

Sosyal yaşamımızda iyi, doğru ve güzel şeyler, doğadaki gibi —karanlığın sona erip güneşin doğması, yağmurun yağıp bitkilerin büyümesi gibi— kendiliğinden olmuyor.

İyi, doğru ve güzel şeyler, biz onları koruyabildiğimiz sürece devam eder; korumanın yolu da bu yönde çaba sarf etmekten, emek vermekten geçer.

Bu yazıda, değişim için, yanlışı dillendirmenin ötesinde daha gerekli olan doğrunun bilgisini neden vermediğimizin, dolayısıyla iyi şeylerin devamlılığını sağlayamamanın nedenini kendi saptamalarıma göre anlatmaya çalıştım.

Tüm bunların ötesinde, bu konuda farkına varmamız gereken bir gerçek daha var ki o da şu:

Genelde sanıyoruz ki olup bitenler hakkında yorum yaparken, kınarken, lanetlerken, biz hayatı dışından izliyoruz. Oysa, yaşamın çarklarına her düşüncemizle bizim de katılımcı olduğumuzun farkında olsak, bir an bile aklımızdan olumsuz bir şey geçirmezdik. Doğrunun, iyinin ve güzelliklerin yayılması için projektörlerimizi devamlı doğrunun, iyinin ve güzelliklerin üzerine çevirirdik.

Yeni yazılarda görüşünceye dek, “öğrenmeye devam edin”.

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz