Sosyal / Kültürel

Sorunları Çözmenin ve Daha İyiye Ulaşmanın Yolu

İyiye Odaklanmak

Sorunlarımızı çözmeyi ve daha iyiye ulaşmayı hepimiz arzu ediyoruz. Ancak bunun için uyguladığımız yöntemler farklılıklar gösteriyor ve bazen birbirinin zıttı olabiliyor. Olumsuzlukların ortadan kaldırılması için şikayet, yakınma, yergi ve kınama gibi reaksiyonlarla işe başlamakla aslında çoğu kez önemli bir hataya düşüyoruz.

Sorunlar nasıl çözülür? Sorunlarla nasıl başa çıkılır? Sorunların çözüm yolları nelerdir? Sorunları çözmek için ne yapmalıyız? Hepimizin aklından geçen ve yanıtına çok ihtiyaç duyulan sorular bunlar. Bu ve benzeri sorulara yanıt olabilecek görüşlerime yer vereceğim bu yazıda.

Başlarken bir noktaya kısaca değinmek istiyorum: Biliyorsunuz, bu sitede paylaştığım konulardan biri de uluslararası disiplinde proje hazırlama ve uygulama çalışmaları. Projeler, sorunlara çözüm geliştirmenin en etkili yollarından biridir. Bir programın amaçlarına ulaşması için tasarlanan, sorun çözücü ve ihtiyaç giderici araçlardır. Ancak projelerin pek bilinmeyen yanı ise şudur:

Projelerin gerisinde her zaman daha kapsamlı bir program vardır. Programların gerisinde ise daha kapsamlı politikalar ve o politikaların gerisinde de genellikle bir felsefe, bir anlayış, bir kabul ve bir bakış açısı yatar. Eğer bir bakış açınız yoksa, sağlıklı ve etkili projeler geliştiremezsiniz; her şey sizin için yalnızca araçlarla uğraşmaktan ibaret kalır. O nedenle, Avrupa Birliği projeleri geliştirme çalışmalarımdan edindiğim, sorunların çözümüne bakış açımızın ne olması gerektiğine dair görüşlerimi de zaman zaman bu tür makalelerle paylaşıyorum.

Sıkça düştüğümüz hata

“İki yanlış bir doğru etmez” vurgusuyla Hoş geldin 2019 — Yeni Yıl Dileklerimizi Hedef Edinmek başlıklı yazımda sıkça düştüğümüz bir hataya işaret etmiş ve şunu belirtmiştim:

Bir olumsuzluğun bir başka olumsuzluğu kullanarak çözülmeyeceği kuralını benimsemek söylendiği kadar kolay değil. Bunun için alışkanlıklarımızın dışına çıkmamız ve güçlü bir bakış açısı değişikliği yapmamız gerekiyor. Zira gayemiz her ne kadar olumluyu veya iyiliği artırmak olsa da, olumsuzluğa karşı başka olumsuzlukları kullandığımızda, olumlunun ya da iyiliğin tarafında yer almış olmayız!

Konunun devamı niteliğindeki bu yazımda da sorunların çözümü için neye odaklanmamız gerektiğinin önemi üzerinde duracağım. Bir yanlışa bir başka yanlışla karşılık vermenin sonucu ile sürekli iyiye ve doğruya odaklanmanın sonucundan bahsedeceğim.

Yazıyı okumayı tamamladığınızda, daha önceki yazılarımda “iyi ve olumlu şeyleri yaymanın” önemi üzerinde neden özellikle durduğumu daha doğru yorumlayabileceksiniz.

Dahil olduğumuz şeyi genişletiriz

Olumsuzlukları veya kötülükleri ortadan kaldırmanın çaresi olarak aklımıza ilk gelen yöntem, genellikle onları hedef alıp üzerine gitmek ve ortadan kaldırıncaya kadar mücadele etmektir.

Ancak bu şekilde olumsuz bir tutumla karşılık verdiğimizde gözümüzden kaçan bir şey var: Karşımıza alıp hakkından gelmeye çalıştığımız şeyin parçası haline geliyor ve etki alanını genişletiyoruz.

Olumsuzlukların ortadan kalkmasını istemek elbette doğru bir yaklaşım ancak böyle bir değişimi yönetme biçimimiz bizi de şekillendirip dönüştürüyor. Unutmamamız gereken incelik bu.

Bununla ilgili dikkat çekmeye çalıştığım noktayı açmaya çalışayım:

Sorunları çözmek ve daha iyiye ulaşmak için kullanılması gereken yöntem, doğrudan kötülüklere (olumsuzluklara) odaklanıp onları ortadan kaldırmaya çalışmak değil, “iyiye” ve “iyiliklere” odaklanmak, onları büyütmek ve böylece “iyinin” alanını genişletmektir.

Bu önerme ilk anda olumsuzluğu serbest bırakıp büyümesine göz yummak gibi gelebilir ancak öyle değil!

Eğer iyilikleri artırıp, iyinin alanını genişletebilirsek, bu suretle olumsuzlukların veya sorunun yaşam alanını daraltmış, onu güçsüz ve yok olmaya mahkûm bırakmış oluruz.

Sorunları Çözmenin ve Daha İyiye Ulaşmanın Yolu

Basit bir mantıkla, olumsuzluklar ile mücadelenin temelde iki yönteminin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz:

  • Olumsuzlukları kınayıp, onlardan yakınmak, onlarla çatışıp alt etmek (kötülüğe yıkıcı bir yöntemle karşılık vermek),
  • Olumlu şeylere (iyiliklere) odaklanarak iyinin alanını genişletmek (yapıcı olmak) ve böylece olumsuzluklara yaşam alanı bırakmamak.

Bunlar birbirinin tamamen zıttı, biri yıkıcı, diğeri yapıcı yöntemlerdir.

Yıkıcı yöntemi sürdürdükçe sorunun parçası olur ve elimizdeki kaynakları da kaybederiz. Çünkü bu yöntemle daha çok karşıtlık yaratır, ayrıştırır ve böylece kötülüğün devam etmesine hizmet etmiş oluruz.

Yapıcı yöntemi sürdürebilirsek, çözümün parçası olur, kaynaklarımızı iyi şeylerin büyümesine vererek daima kazanırız. Çünkü daha çok birleştirici olur ve sonuçta iyiliğe hizmet etmiş oluruz. Örneğin, amacımız cehaletle mücadele ise, çözüme odaklanıp kaynaklarımızı “eğitim” vermeye, bilgilendirmeye, “öğrenme” fırsatlarını artırmaya, “bilgi” üretmeye, bilginin etkin kullanımına, bilgi odaklı çalışmaya ve bilgi sahiplerini çoğaltmaya harcarsak, daima kazanırız.

Aslına bakarsak cehalet dediğimiz şey gerçekte bilginin yokluğudur. Tıpkı karanlık dediğimiz şeyin ışığın yokluğu olması gibi. O nedenle kötülük dediğimiz şey de gerçekte iyiliğin yokluğu ve yetersizliğidir.

Cehalete veya cahillere odaklandıkça, onlardan yakındıkça, şikayet ettikçe, onları ayıplayıp, suçlayıp kınayarak yıkıcı dil kullandıkça ise daha çok karşıtlık yaratarak, ayrıştırarak sürekli sorunun parçası olur, cehaletin etki alanını artırırız; diğer yanda olumlu alana hiçbir katkımız olmaz.

İyiyi, doğruyu, güzeli artırma yönünde yapıcı ve birleştirici çalışmalara odaklanmadığımız sürece, bunların tersi olan olumsuzluklar azalmayacak, ortadan kalkmayacaktır.

Etkin mücadele, iyilik ve fayda üretmektir ve bu daha zor olan yoldur.

Kaş yapayım derken göz mü çıkarıyoruz?

Huzurlu bir yaşam için bu değindiğim yaklaşımın eşsiz bir anahtar olduğunu söyleyebilirim. Ve bu bakış açısını benimsemeye çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yeni yıl dileklerimizi yeni yıldan beklemek yerine hedef edinmemizin üzerinde bu nedenle duruyorum.

Sözlerimizle ve davranışlarımızla biz neyin parçası oluyoruz? Neyin alanını genişletiyoruz? Kaş yapayım derken göz mü çıkarıyoruz? Buna çok dikkat etmek lazım.

Niyetimiz iyi olduğu sürece, her ne yaparsak yapalım, hep iyinin parçası olduğumuzu varsayarız genellikle. Oysa gerçekte neyin parçası olduğumuzu görmek için bir anlığına niyetimizi, gayemizi bir yana bırakıp kendimize şunu sormalıyız: Ben şu anda ne yapıyorum?

Huzur mu veriyorum? Yoksa çatışıyor muyum?

“E (çatışıyorum) ama şu sebepten dolayı…” diye karşılık verebilirsiniz.

Gerekçelerinizi bir yana bırakıp, “ben şu anda ne yapıyorum?” diye sorun, diyorum! Ne yapıyorsunuz? Çatışıp ayrıştırarak kötülüğe mi, iyiliği büyütüp birleştirmeye mi hizmet ediyorum? Yıkıcı mı oluyorum, yapıcı mı?

“E peki, hiç tepki göstermeyecek miyiz?”

Gösterelim tabi! Ancak iyilik ve kötülük ikileminden hangisini beslediğimiz önemli. Tepki yöntemimiz eğer ayrıştırarak olumsuzluk üretmek ise, hatta yakınarak, şikayet ederek, yerip kınayarak çözüm ürettiğimizi sanıyorsak, maalesef birleştirmiyor ve iyiliklerin alanına katkıda bulunmuyoruz!

Uygar dünyanın gücü

Uygar ve güçlü dünyayı ve yöntemlerini iyi anlamalı ve biz de uygar yöntemleri seçmeyi akıldan çıkarmamalıyız!

Yıkıcı dil, azar, kavga, bağırma, çatışma asla sağlıklı bir iletişim yöntemi değil. Yergiyle, ayıplama, kınama, yakınma ve kötülemeyle daha fazlasını karşımıza almak, ayrıştırmak, dışlamak, yıkmak değil, çatışmadan daha fazlasını kazanmak, yanımıza almak, birleştirmek olmalı hedefimiz. Zira karşımıza aldıklarımız arttıkça güç kaybeder, birlikte olabildiklerimiz arttıkça güç kazanırız.

Ayrıştırıp, karşımıza alabildiklerimizin fazlalığı övünülecek bir şey değildir; güçlü olmanın işareti de değildir! Güçlü olmanın işareti, birlikte, dayanışma içinde olabildiklerimizin çokluğudur. Bu gözle baktığımızda, güçlü olanların neden güçlü olduklarını daha iyi görürüz!

Yaşamın kuralları

Yer çekimi nasıl dünyanın bir kuralıysa ve her şeyi etkiliyorsa, yaşamın kurallarını da öyle görmek lazım. İyilik ve güzellikleri artırmanın yolunun daha çok iyilik ve güzellik üretmek olduğu açık! Kazanmanın ve güçlenmenin yolunun, kötüyle çatışmak değil, iyiyle birlik olmak ve iyilikleri büyütmek olduğu da.

Bu bilginin yararını görebilmemiz, önce yaklaşımımızı ve bakış açımızı ona göre değiştirmemize, sonra da onu uygulamamıza bağlı. Dikkatimizi neyin üzerine verirsek, o şey gelişir ve büyür (bu, başka bir yazı konusu).

Yanlış anlaşılmasın: Kötülüğe karşılık poliyannacılık oynamak değil konumuz. Projektörlerimizi iyi olanın üzerine çevirmekten ve kaynaklarımızı iyiliğin alanını büyütmek için kullanmaktan bahsediyorum —kötüye yaşam alanı bırakmamak üzere. Ayrıştırmak, yıkmak yerine birleştirici olmaktan. İnsanlara hakaret etmeden, onları yermeden, suçlamadan, azarlamadan da kızgınlığımızı ifade edebilmenin, öfkemizi göstermenin, onur kırıcı olmadan da olumsuz duygularımızı ifade etmenin ve incitmeden terbiye etmenin yolları var.

Ne yazık ki çoğu zaman bu denli basit yaşamsal bir ilkenin ısrarla tam tersini uygulayarak olumlu sonuçlar elde etmeyi bekliyoruz. Uzun çabalara rağmen birçok konuda istediğimiz çözüme ulaşamamamızın altında yatan neden aslında bu kadar basit. Yergi, kınama, şikayet, yakınma ve kötülemeye odaklanmak, onları artırıp büyütmek, hep kaybeden tarafta kalmak demektir.

Bireysel sorumluluğumuz

Doğru yöntemleri öğrenmek ve uygulamak, hepimizin bireysel sorumluluğu. Birey olarak her birimizin iyilikleri (önceki yazımdaki iyi dileklerimizi) hedef edinmemiz lazım. Hedef edinirken de onlara ulaşmak için doğru yöntemleri uygulamayı, değişimi doğru şekilde yönetebilmeyi bilmemiz zorunlu.

Hiç bir toplumu tepeden bir güç daha iyiye erdirmez. Bu tür arayışlar, bilgisizlik ve çaresizlikten dolayı olağanüstülüklerden kurtuluş beklentisidir. Oysa yaşamın yalın bir kuralı var:

“Biz kuruşlarımızı biriktirdiğimizde liralar kendiliğinden birikecektir.”

Herkes kendinden başlamalı ışık olmaya! Herkes kendinden başlamalı olumsuzlukları ortadan kaldırmaya, iyiliğe hizmet etmeye! İyi bir toplum olmayı istiyorsak, önce kendimizden başlayıp toplumun iyi bir bireyi olmayı başarmalıyız.

Kendi payıma, bu prensipler doğrultusunda web sitem ve sosyal medya aracılığıyla bildiklerimi aktarmayı, özellikle çevremdeki gençlere ilgilendikleri ortak alanlarımızda yardımcı, yol gösterici bilgiler paylaşmayı önemsiyorum. Bilginin ve öğrenmenin alanını büyütmeyi ne kadar başarırsak, cehaletin ve doğuracağı olumsuzlukların yaşam alanını o düzeyde daraltmış oluruz.

Bir sonraki “Sorunlarla Mücadele Etmenin En İyi Yolu” başlıklı yazımda konuyla ilgili somut ve çarpıcı bir örneği paylaşıyorum.

Yeni konularda buluşuncaya dek, “öğrenmeye devam edin!”

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz