Sosyal / Kültürel

Dikkatimizi Engeller Yerine Gitmemiz Gereken Yöne Çevirmek Neden Önemli?

Dikkatimizi Doğru Yöne Çevirmek Neden Önemli

Sorunlarımızı çözüp ilerleyemeyişimizin nedeni hedefimizin ne olduğunu bilmemek değil, bizi o hedefe götürecek doğru yöntemi, yani o hedefe “nasıl” ulaşacağımızı bilmemek ve uygulamamak. Oysa hedefe ulaşmayı başarmanın temel bir ilkesi var.

Yazı görselindeki hızla giden bisiklet sürücüsünün dikkatini bir anlığına önündeki yol yerine sakınması gereken etraftaki engellere çevirdiğini düşünün. Sonuç büyük bir felaket olabilirdi, değil mi? Bu örnek, ulaşmak istediğimiz yeri bilmemize rağmen “Neden ilerleyemiyoruz?” sorusunun yanıtını da bize veriyor.

Bu yazıda, daha önce üzerinde durduğum, kayak yaparken, bisiklet sürerken ve hatta trafikte ilerlerken işleyen “engellere değil, yolumuza bakmalıyız” kuralının gerçekte yaşamımızın her alanında geçerli ve düşündüğümüzden çok daha önemli olduğunu anlatmaya çalışacağım.

Neyin gerçekleşmesini istiyorsak, doğrudan ona odaklanmalıyız. Yol alabilmek için dikkatimiz engellere değil, hep gitmek istediğimiz yöne çevrili olmalı. Çünkü dikkatimizi hangi yöne çevirirsek orayla bağ kuruyor, bütünleşiyor ve gerçekte oraya güç veriyoruz.

Neyi düşünüyorsak zihnimiz olumlu veya olumsuz ayrımı yapmadan onu hedef ediniyor.

Neyi düşünüyorsak zihnimiz olumlu veya olumsuz ayrımı yapmadan ona odaklanıyor ve onu hedef ediniyor. Bu kural bize başarı için izlememiz gereken yöntemi de apaçık gösteriyor:

İlerleyebilmek için ilgi ve dikkatimizi, sorun ve engellere —olumsuzluklara— değil, gitmek istediğimiz hedefe doğru ilerleten yola çevirmek zorundayız.

Dikkatimizi yönetebilmek

“Yol almak için yolun dışındaki engellere değil, doğrudan yolumuza odaklanmalıyız.”

Kulağa son derece basit gelen bu ilkeyi içselleştirmek ve yaşamlarımıza uygulamak, ilerleyebilmenin ve değişim yaratabilmenin anahtarı. Hem bireysel hem de toplumsal anlamda. Öte taraftan bu ilkeye uygun hareket etmekten yoksun kalmak, başarısızlıkların temel nedeni.

Olumsuzlukları ortadan kaldırmanın yolu, doğrudan olumsuzlukların üzerine gitmek değil. Daha önce Margaret’in hikayesini anlatarak paylaştığım yazıda, uygar ve huzurlu toplumları diğerlerinden ayıran kodlardan biri olarak şu cümlelere yer vermiştim.

“Dikkatimizi yönetebilmek, duygu ve düşüncelerimizi doğru şeyler üzerinde toplamayı başarabilmek son derece önemli. Çünkü dikkatimiz doğrudan yaşamlarımızı şekillendiriyor. Projektörlerimizi neyin üzerine çeviriyorsak, o özellikler gelişip büyüyor.”

Hiç birimiz yaşamımızda olumsuzlukların çoğalıp her yanı sarmasını istemiyoruz. Hedefimizde hep daha iyi, daha güzel ve daha olumlu bir yaşam var. Ancak tüm isteğimize rağmen sorunlarımızı çözüp hedeflerimize ulaşmayı başaramamanın gerisinde, hedefimizi bilmemek değil, bizi o hedefe götürecek yolu, yöntemi, yani o hedefe “nasıl” ulaşacağımızı bilmemek ve uygulamamak yatıyor.

Şimdi bunu bir örnekle görelim.

Aynı toplumda 2 farklı grup

Karşımızda aynı toplumda yaşayan iki grup olduğunu düşünelim. Birinci gruptakiler bilgi, tecrübe, vizyon vb. bakımından öyle çok yeterli bir donanıma sahip değil; belki iyi bir eğitim alamamış veya iyi koşullarda yetişememişler. Bu yüzen günün gerisinde kalmış bir bakışla, hatalı, hatta zaman zaman toplumsal gelişime zarar verici işler yapıyorlar. Fakat kendileri için daha iyi olduğunu düşündükleri hedeflere ulaşmada, daha büyük başarılar elde etmede çok istekliler. Bunun yollarını arıyorlar. Dikkatleri sürekli başarmaya, kazanımlar elde edebilmeye, hedeflere ulaşmaya çevrili. İyisine kötüsüne bakmadan her ne olursa olsun kendi aralarında bu yönde en küçük bir başarı elde edeni hemen destekliyorlar. Her yaptıklarında mutlaka güzel bir yan buluyor, o güzel yanı öne çıkaran, hatta övgü dolu sözlerle gündemlerini onun başarısıyla dolduruyorlar. Yetersizliklerini, yaptıkları hataları, belki de o an başarı diye gördüklerinin uzun dönemde yaratabileceği, hatta başkalarının yaşamında doğurabileceği olası olumsuz sonuçları görmüyorlar bile.

Başarılarına odaklanan 1. grup

Bu grup tıpkı kayak ve bisiklet benzetmesiyle işaret etmeye çalıştığım ilkeyi uygulamaya örnek oluşturuyor. Dikkatleri yalnız ve yalnızca izleyecekleri, ilerlemelerini sağlayacak, üzerinde kalmaları gereken yola yönelik çalışıyor. Yapıcı yöntemlerle sürekli yol kat ediyorlar. Asla ve asla kaçınmaları gereken etraftaki veya yollarındaki engellere, sorun ve olumsuzluk dolu alanlara, hatta direnç ve karşı çıkmalara dahi dikkatlerini vermiyorlar. Böylelikle kendi açılarından amaçlarına ulaşmada olumsuzluk oluşturacak unsurların —olumsuzlukların— tamamen dışına çıkarak onlarla meşgul olmaktan kurtuluyor, ne kadar zorlu olsa da hedeflerine doğru sürekli ilerleyebiliyor ve hatta yaşadıkları serüvenin keyfine varıyorlar. Bu tutumlarını genellikle “çok inançlı” olmak veya “kendine çok inanmak” şeklinde değerlendiriyorlar.

Yanlışlara odaklanan 2. grup

İkinci gruptakiler ise bilgi, tecrübe, vizyon vb. konularda gerçekten güçlü bir donanıma sahip. İyi eğitim almış, birinci gruba göre daha iyi koşullarda yetişmişler. Hatta birinci grubun ötesinde, yalnızca kendileri veya toplumun bir kesimi için değil tüm toplum için iyi olduğunu düşündükleri başarıları elde etmeye istekliler. Herkes için yarar üretmeyi hedefliyorlar. Ancak ne var ki ilgi ve dikkatleri, yapıcı yollarla kendi hedeflerine doğru ilerlemekten çok, sürekli birinci gruba ve olumsuz niteledikleri onların uygulamalarına çevrili. Birinci grubun başarı diye nitelediği uygulamalarda en küçük bir yanlışı, hatayı, eksiği veya yetersizliği fark ettiklerinde, hemen şikayetlerini gündeme getiriyor, onları kınamaya, yermeye ve kötülemeye başlıyorlar. Dikkatlerini birinci grubun uygulamalarındaki olumsuzluklardan alamıyor, işin doğrusunun ne olduğuna ve kendi başarılarına bir türlü çeviremiyorlar. Yapılanların hep ne kadar kötü, yetersiz ve hatalı olduğunu anlatmaya çabalıyorlar fakat ne insanlara nasıl daha iyi işler yapabileceklerinin veya nasıl daha iyi biri olacaklarının bilgisini vermek, ne de kendi sahip oldukları donanımı yeni ve farklı başarılar için kullanmak akıllarına bile gelmiyor.

Asıl görmemiz gereken

Böyle bir topluma baktığımızda, ikinci grubun birinci gruba sürekli karşı durmakta olduğunu (muhalefet ettiğini), bununla birlikte yanlışları ve yetersizlikleri olsa da birinci grubun sürekli yolunda ilerlediğini ve güçlendiğini görürüz. Fakat burada asıl görmemiz gereken çarpıcı gerçek şudur:

Birinci grup dikkatini sürekli kendi başarıları üzerine yönlendirip güçlenirken, ikinci grup, karşı olma çatısı altında, olumsuzlukları hedef almak veya engelleri ortadan kaldırmak adına dikkatini yine birinci grubun uygulamaları üzerine vererek, gerçekte kendisinin istemediği ve olumsuzluk diye nitelediği gelişmelerin güçlenip büyümesine katkı vermektedir. Yani birinci grup ilgi ve dikkatini kendi başarılarına yönelik olarak doğru kullanırken, ikinci grup ilgi ve dikkatini yine birinci grubun başarılarına çevirmek suretiyle hatalı şekilde kullanmakta ve sonuçta birinci grubun uygulamalarına destek vermektedir.

Böyle bir durumda, toplumda birinci grubun istek ve hedefleri doğrultusunda sonuçların oluşması kaçınılmaz hale gelecektir. Her ne kadar birinci grubun eğitim, bilgi, deneyim ve vizyon düzeyi daha düşük olsa da sonuçta kazanan ve kendi yolunda ilerleyen yine birinci grup olacaktır. Çünkü yaşamın kuralı net: İlgimizi, dikkatimizi neyin üzerine verirsek, o şeye bir tür yaşam enerjisi veririz; böylelikle o şey gelişir, büyür, güçlenir ve yaygınlaşır —olumlu veya olumsuz bakışımızın bir önemi olmadan.

Zihnimiz böyle çalışıyor

İnsan zihni ve yaşam dinamikleri böyle çalışıyor: Nereye odaklanırsak, oraya doğru yol alıyoruz. Yola bakarsak yolumuzu, engellere odaklanırsak onları yaşamımıza alıyoruz.

Sürekli nereye gitme-me-miz gerektiğine bakarak, istediğimiz yere gidemeyiz.

O halde, dikkatimizi gitmek iste-me-diğimiz yerlere değil, nereye gitmek istiyorsak daima o yöne çevirmeliyiz. Olumsuzlukları, onlarla birebir çatışmaya girerek değil, olumlu alanları olabildiğince genişleterek ortadan kaldırabiliriz.

Fark edemediğimiz ve gözümüzden kaçan, belki de uygulamayı başaramadığımız yöntem işte bu. Dikkatimizi engellere değil, gitmek istediğimiz yöne ve kendi hedefimize çevrili tutmak.

Değişim yaratmanın yolu

“Değişim” yaratmanın yolu, olumsuzlukların olabildiğince dışına çıkarak, kaynaklarımızı yapıcı bir şekilde sürekli olumlu alanların genişleyip büyümesi ve güçlenmesi için kullanmaktan geçiyor. Enerjimizi yanlışlarla kavga yerine doğruları yapılandırma yolunda kullanmaktan başka çare yok.

Olumsuzluklarla aynı platformda mücadeleye kalkışarak olumsuzluk sarmalının beslenmesini desteklemiş oluyoruz.

Çünkü sorunlara, yanlışlara, kötülüklere, engellere, adına her ne dersek diyelim, olumsuzluklara yönelerek ve onlarla aynı platformda mücadeleye kalkışarak olumsuzluk sarmalının beslenmesini ve yeni olumsuzluklar üretmesini desteklemiş oluyoruz. Olumsuzlukları hedef almaktan vazgeçmemek, üstelik kendi olumlu ve iyimser bakış açımızdan kopmaya da neden oluyor. Ve sonuçta olumsuzluklar döngüsü içinde kaybolmaktan kurtulamıyor, kendimizi büsbütün sorunlu bir dünyada buluyoruz.

Bu yazdıklarımın, dünyadaki ve ülkemizdeki istemediğimiz türden gelişmelerin gerisindeki sorumluluğumuzun ve yanlış tutumların öneminin farkına varmamıza yardımcı olmasını umuyorum. Umarım, sorunlarımızı çözemeyişimizin nedenini görmemize, bizi hedefimize götürecek yöntemi, yani o hedefe “nasıl” ulaşacağımızı bilmemize yardımcı olur. Yani “yöntem” bilmeye. Tabi bilmek yetmiyor, yararını görmek için uygulamak da gerekiyor.

Yeni yazılarda görüşünceye dek, “öğrenmeye devam edin”.

İlgili diğer yazılarım

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz