Sosyal / Kültürel

İyilik ve Kötülük Nasıl Yayılır — Çarpıcı Sosyal Deneyler

İyilik Nasıl Yayılır

Kötü gidişattan hemen herkes şikayetçi görünüyor. Ancak iyi şeyler gelişip büyümüyor, aksine olumsuzluklar gelişip büyüyorsa, sorundaki payımızı da çözümü de aslında biraz kendi yönelimlerimizde aramak lazım. Her ne kadar şikayet etsek de bulunduğumuz ortamdaki oluşumların dışında değiliz, aksine her halimizle katılımcısı durumundayız ve yaşadıklarımızda kendi payımız da var.

Kınama ve yerme, hatta ibret almak veya mücadele için bile olsa sürekli kötüye ve olumsuzluklara odaklanmak ne yazık ki daha iyiyi getirmiyor. Kötü ile doğrudan mücadele tek başına iyinin ortaya çıkması için yeterli değil. Üstelik olumsuzlukların egemen olduğu bir ortamda yalnızca kötülük, cahillik veya saçmalıklara laf yetiştirmeye çalışarak yaşamak, bizi daha duyarlı ve yararlı değil aksine daha duyarsız hale getiriyor.

Şimdi aktaracağım deneyler ne demek istediğimi ve yazılarımda neden bu konu üzerinde sıklıkla durduğumu çok iyi anlatacak türden.

İyilik nasıl yayılır

Yakın geçmişte, oksitosin (İngilizce: Oxytocin) adı verilen “sevgi” ve “sosyal bağ” hormonunu beynimiz yanı sıra kalbimizin de salgıladığı keşfedildi. Oksitosin, doğum esnasında ve sonrasındaki önemli işlevleri dolayısıyla yalnızca üremedeki rolü ile biliniyordu. Ancak son bilimsel bulgular, kalpte ve beyinde üretilen oksitosinin, biliş, hoşgörü, güven, arkadaşlık, eşler arasındaki bağ ve anne davranışları üzerinde de etkili olduğunu ortaya koydu. Birine bir iyilik yapmamız, her ikimizde de oksitosin hormonunun salgılanmasına yol açıyor.

Aşağıdaki kısa videoda, karşılık beklemeden nezaketle yapılan bir iyilik ve gösterilen cömertlikle iyiliklerin nasıl yayılmaya başladığı anlatılıyor. Birbirimize karşı duyduğumuz sıcak duygular ve bağlılıklardan sorumlu oksitosin hormonu sayesinde iyi hissediyor ve iyilik yapıyoruz. Kavga, çekişme, saldırı gibi olumsuz davranışlar ise bizi bu nimetten mahrum bırakıyor.

Ünlü yazar ve konuşmacı Simon Sinek bu konuşmasında oksitosin elde etmenin birçok yolu olduğu ve bunlardan birinin nezaket ve cömertlik eylemleri olduğu üzerinde duruyor. Bunun için, New York sokaklarında dolaşırken sırt çantası açılarak içindeki kâğıtların ortaya saçıldığını gördüğü bir adama düşünmeden yaptığı iyilikle başlayan hikayesini anlatıyor. Eğilip kâğıtları toplayarak adama veriyor. Söylediklerinin çevirisi şöyle:

Biri bize iyilik yaptığında iyi hissederiz. Biz de birine iyilik yaptığımızda iyi hissederiz. Karşılık beklemeden birine bir iyilik yaptım ve biraz oksitosin salgılamış oldum. İyi hissettim. Adam bana döndü ve teşekkür etti. Karşılık beklemeden birisinin bizim için bir şey yapması iyi hissettirir. Adam da iyi hissetti. Caddenin sonuna kadar yürüdüm. Karşıya geçmek için bekliyordum. Yanımda duran bir yabancı, “demin senin ne yaptığını gördüm, gerçekten harikaydı” dedi. Bu kişideki gibi, bir cömertlik eylemine tanıklık etmek de oksitosin salgılatır. O adam da iyi hissetti. Oksitosinle ilgili işin en iyi yanı, vücudumuzda ne kadar çok oksitosin varsa, o kadar özverili oluruz. Tabiat ananın yalvarırcasına bizim birimizi gözetmemizi sağlamaya çalışmasının bir yoludur bu. Yaptığım şeye şahit olan adamın da o gün biri için güzel bir şey yaptığını size garanti edebilirim. Çünkü o gün birinin biri için iyi bir şey yaptığını gördü. Pekiyi, karşılığında bir şey beklemeden biri için iyi bir şey yapmaya yönelirsek ne olur? İş yerimizde ne olacağını hayal edin, evde ne olacağını hayal edin, arkadaşlarımızla ne yaşayacağımızı hayal edin. Tabi bu tamamen içten olmalı.

Kötülük Nasıl Yayılır

Şimdi de kötülüğün yayılmasıyla ilgili düşündürücü iki deneyi görelim.

Kırık Cam Teorisi

Bunlardan biri, “Kırık Camlar Teorisi” (Broken Windows Theory) olarak bilinen sosyal deney. Ünlü Stanford hapishane deneyiyle tanınan Amerikalı psikolog Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yapmış olduğu bu deneyde, kentsel ortamlarda düzenin bir kez bozulması halinde vandalizm davranışlarının ve ciddi suçların herhangi bir uygar toplumda da nasıl kolaylıkla yayılabileceğini ortaya koyuyor.

Deneyinde Zimbardo, plakasız iki ayrı otomobili iki farklı yerde terk ederek olup bitenin kaydını tutuyor. Bu yerler, yoksulluk ve suçun yoğun olduğu New York’un Bronx bölgesi ile Stanford Üniversitesi (Kaliforniya) civarında, karşılıklı nezaket ve saygı yükümlülüklerinin daha fazla bulunduğu zengin Palo Alto bölgesi. Bronx’taki araba, terk edildikten on dakika sonra saldırıya uğruyor, radyatör ve aküsü çalınıyor, pencereleri parçalanıp döşemeleri yırtılıyor ve üç gün içerisinde araba bir hurda yığınına dönüşüyor. Aynı süre içerisinde Palo Alto’da bulunan araçta bir çizik bile olmuyor. Ancak Zimbardo daha sonra bir balyoz ile giderek herkesin gözü önünde bu araca vurup çökertiyor. Kısa bir süre sonra bu parçalama işlemine diğer insanların da katıldığı, araca darbe üstüne darbe indirdiği görülüyor. Zimbardo, araca zarar verenlerin çoğunluğunun, öncelikle düzgün ve saygın görünümlü, başkasının mülkiyete dokunmayacağı düşünülen insanlar olduğunu kaydediyor.

Deney, bulundukları çevrede bir olumsuzluk varsa, insanların orada kötülüğü engelleyici bir kural olmadığı düşüncesine kolaylıkla kapılarak barbarlaşabildiklerini çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Benzer bir durumu günlük yaşamlarımızda da gözlemlemiş olabiliriz. Örneğin, yürüdüğünüz sokak veya caddelerden birinde bir ağacın ya da direğin dibine, ya da bir başka köşeye bırakılmış bir çöp gözünüze çarpmış olabilir. Eğer o çöpü oradan hemen kaldırmazsanız, saatler sonra aynı yoldan geriye döndüğünüzde her geçenin çöpünü oraya bırakmış olduğunu ve kısa bir sürede orada bir yığın çöp biriktiğini görürsünüz. Sonuç şu ki eğer bir toplumda kötülük yapma eğilimi görülüyor ve kimse umursamıyorsa, bu durum daha fazla kötülüğün yolunu açmaktadır. Belli ki binlerce yıl önce vahşi doğada hayatta kalmayı başarabilmiş savaşçı atalarımızın bize aktardığı genler denetim olmadığında iş başına geçmeye hazır durumdalar.

Rhythm 0

Aktaracağım diğer deney, Rhythm 0 olarak biliniyor. Rhythm 0, Sırp asıllı performans sanatçısı Marina Abramoviç’in 1974 yılında canlandırdığı ve dehşet verici sonuçlarıyla meşhur olmuş sosyal mesaj içerikli performansının adı. Bu gösterisinde Abramoviç, üzerinde “Altı saat boyunca burada ayakta duracağım. Masadaki objelerle bana istediğinizi yapabilirsiniz, olacakların hepsinden ben sorumluyum.” yazan bir kağıdı göğsüne yapıştırarak bir cansız manken gibi sabit kalıyor. Masanın üstünde kekten şaraba, çiçekten silaha, bıçaktan zincire kadar rastgele konmuş eşyalar yer alıyor.

Masum bir şekilde başlayan bu gösteri, engellenmeyen insanın ne kadar canavar bir türe dönüşebileceğini gösteren kan dondurucu sonuçlarıyla kayda geçiyor. Gül vermeler, saçını okşamalar ve kek yedirmelerle başlayan gösteride seyircilerden birinin kadına tokat atması ve hiçbir tepki almaması diğer göstericileri de cesaretlendiriyor. Canavarlık, sanatçının vücudunu jiletle çizip darp etmeye ve cinsel tacize kadar varıyor. Gösteri, birkaç duyarlı insanın araya girmesiyle son buluyor ve kalabalık dehşet dolu eylemlerinden vazgeçiyor. Abramoviç göz yaşlarına boğulup kan revan içinde hareket etmeye başladığında bunları yapanlar sanat galerisinde korku içinde sağa sola koşuşturmaya başlıyorlar. Bu sıradan gösteri, insanların kötülük konusunda birbirlerinden cesaret aldıklarında ne kadar vahşileşebileceğini gösteren bir sosyal deney olarak literatürde yerini alıyor.

Çarpan etkisi

Şu sıralar baskıya hazırlamakta olduğum Avrupa Birliği projeleri konulu kitabımda “çarpan etkisi” diye bir bölüme yer veriyorum. Çarpan etkisi ile proje hedefleri içerisinde öngörülmeyen fakat projenin uygulanması sonucunda beklenmedik şekilde ortaya çıkan olumlu sonuçlara işaret ediyoruz. Projelerin yarattığı etkinin uzun vadede devam etmesi halinde bu tür olumlu gelişmelere rastlayabiliyoruz. Böylece, proje sonuçları yeni ve farklı alanlarda tekrarlanabiliyor, model alınabiliyor ya da proje sayesinde üretilen bilgi yaygınlaşabiliyor.

Olumlu ya da olumsuz diye ayrılmadan, bir bakıma yaptığımız her şeyin bir çarpan etkisi var. İyinin de, kötünün de.

Bize çıkan ders

Çevremizden ne görüp öğreniyorsak onu yaşıyoruz. İyi şeyler iyi yönde, kötü şeyler kötü yönde cesaretlendiriyor birbirimizi. O nedenle, iyi bir dünya istiyorsak, hem ne görüp öğrendiğimize, hem de ne gösterip öğrettiğimize çok çok dikkat etmeliyiz.

İyiliğe hizmet etmek, her bakımdan kötüden uzak durmakla, yalnızca daha iyiye yönelip daha iyiyi örnek almak, daha iyiyi dile getirmek ve böylece iyiliği yaymakla mümkün. İyilikler görerek iyi hissediyor ve iyilik yapıyoruz. Çekişme, saldırı, kavga gibi olumsuz davranışlar ise bizi iyilikten mahrum bırakıyor.

Kötü gidişatı engellemenin sağlıklı yöntemi: kötüyle savaşmak değil, iyiliği yaymaktır. Olumlu şeylere odaklanıp iyi şeyler yapmayı artırdığımızda iyilikler gittikçe yayılır, büyür ve böylece zaten kötülüğe yaşam alanı bırakmamış oluruz.

Yeni yazılarda görüşünceye dek, “öğrenmeye devam edin.”

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz