Demokrasi! Demokratikleşme! Demokratik toplum! Demokratik kurumlar! Demokratik ortam! Demokratik yönetim sistemi! Bunların, hemen tüm dünyada özellikle siyasetin en etkili vaatleri olduğunu izliyoruz. Nedeni yeterince açık! Bu konuya geleceğiz, ancak daha önce bu yazımın ana konusunu baştan belirtmek istiyorum. O da şu:
Demokrasiyi egemen kılmanın ve güçlendirmenin aslında çok sade ve yalın bir formülü var; ancak köklü bir bakış açısı ve davranış değişikliği gerektirdiği için uygulaması bazı toplumlar için hayli zor!
Demokrasinin bir toplumda yerleşmesi, o toplumu oluşturan bireylerin temelde tek bir şeyi en üstün değer olarak gerçekten benimseyebilmesine bağlı: Onur.
“Bütün insanlar eşit onura sahiptir ve eşit saygıyı hak eder.”
Bu denli açık ve yalın!
Kararlarımız ve davranışlarımızda her şeyden önce kendi onurumuzu ve aynı şekilde diğerlerinin onurunu kendi onurumuz gibi korumayı amaç edinmek. Onur kırıcı karar, tutum ve uygulamalardan uzak durmak. Kendi onur ve mutluluğunu bütün insanların onur ve mutluluğunda bulmak.
Bunu uygulamayı başaran ve aksi tutumlara göz yummayan toplumlarda her bakımdan onurlu bir yaşam ve bunun olumlu sonuçları egemen. Bunu başaramayan toplumlara ise demokratikleşmenin yalnızca lafını edip, onurlu yaşamdan yoksun kalmanın acı sonuçlarına katlanmak kalıyor.
Güçlü demokrasiye sahip olmak
Günümüzde artık gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmenin formülü güçlü bir demokrasiye sahip olmaktan geçiyor. Zira demokrasinin ilkeleri, hemen her alanda ülkelerin gelişmişlik göstergesi haline gelmiş durumda. Demokrasi kültürünün yerleşik olduğu toplumlar, yaşam standartları ve refah düzeyinin daha yüksek oluşuyla tanınıyor.
Uygulama alanında sorunlar olsa da, yapılan yasal düzenlemeler ve mevzuat değişiklikleri ile demokratik etkinliklerin birçok ülkede artış gösterdiğini, demokrasiye daha etkin hizmet sunacak kurumsal yapıların oluşturulduğunu, güçlendirildiğini ve bu yönde çeşitli destek mekanizmalarının harekete geçirildiğini görüyoruz. Avrupa Birliği politikalarında ve etkinliklerinde de demokratik değerlerin her geçen gün daha çok önem kazandığını görmekteyiz. Sağladığı kazanımlar nedeniyle demokrasi, siyasetin en güçlü söylemi ve vaadi olma özelliğini sürdürüyor.
Gerçekçi bakış açısı kazanmanın yolu
Önce bir tespitle başlayalım: Özellikle kalkınmış toplumlarla karşılaştırdığımızda yaşadığımız coğrafyanın doğasında tarafgirliğin çok baskın olduğunu görüyoruz. Ele aldığımız konulara, objektif değerlendirmeden çok ideolojik saplantılarımızla bakmak gibi kötü bir huyumuz var. Benzer şekilde, insanların da karakter ve icraatı yerine, siyasi saplantılarla sınıflandırılma eğilimine sıkça tanık oluyoruz.
Yüksek Lisans öğrenimimde Siyaset Bilimi, Sosyoloji ve Hukuk dersleri aldım, siyaseti bir bilim olarak inceledim. Eğitimim yanı sıra Amerika ve Avrupa tecrübelerim şunu görmemi sağladı: Farkında değiliz ancak toplum olarak ne yazık ki Kamu Yönetimi, Sosyoloji, Psikoloji ve Siyaset gibi sosyal bilimlerdeki eksik bilgimizin acı sonuçlarına sürekli katlanıyoruz. Bu alanlardaki temel ilkeleri kavrayarak davranmaktan uzağız. Düşünsenize, “kuvvetler ayrılığı” gibi demokrasinin en temel ilkesinin ne olduğunu dahi toplum ve hatta siyasetçilerimiz öğreneli şunun şurasında birkaç yıl oldu. Kamu yönetiminin ilkelerine ve sosyolojiye henüz gelmiş değiliz. O nedenle, çokça sözünü etiğimiz demokrasinin, demokratik toplumlarda ne anlama geldiğini, gördüğüm ve öğrendiğim kadarıyla size bu yazıda aktarmayı amaçladım.
Teknik bilgi ile bağımsız ve objektif değerlendirme, gerçekçi bakış açısı kazanmanın en sağlam yoludur. Aşağıdaki satırlarda ayrıca, demokrasinin temel değerleri nelerdir, demokratik ortam nasıl oluşur, demokrasi kültürü nasıl gelişir, demokratik sistem nasıl yaşanır gibi sorulara da aradığınız yanıtları bulabileceksiniz.
Ele aldığımız konunun, şahıslarla veya tarafgirlikle değil, “ilkelerle” ilgili bir konu olduğunu lütfen anımsayın!
Demokrasinin tanımı
Demokrasi nedir sorusuna karşılık kitaplarda, genel bir tanım olarak demokrasinin, bütün yurttaşların, aynı özgürlük ve siyasal katılım hakkına sahip olması anlamına gelen bir hükumet sistemi olduğunu okuruz: Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın (doğrudan demokrasi) ya da halkın oy kullanarak seçimle belirlediği temsilcilerin (temsili demokrasi) elinde olduğu, tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimi. Klasik demokrasi tanımı, “halkın halk tarafından halk için yönetimi” olarak bilinir.
Demokrasi, Türkçeye, Fransızca démocratie sözcüğünden geçmiş, Yunanca “demos” (halk) ve “kratos” (iktidar) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan bir sözcük. İlk olarak eski Yunanistan’da, şehir-devletlerinde uygulanmış.
Klasik demokrasi, çağdaş demokrasi, gelişmeci (kalkınmacı) demokrasi, ideal demokrasi, siyasal demokrasi, liberal demokrasi, koruyucu demokrasi, sosyal demokrasi gibi adlarla anılan modelleri olması ve kavram olarak uzlaşılan bir tanımı olmamasıyla birlikte demokrasi, kısaca halkın yönetiminin adı olarak kabul edilir. İnsanların kendi yaşamlarını kendi iradeleri ile belirleyebilmelerini sağlamanın yöntemi.
Dünyada her toplum benzer demokrasi tanımlarını yapıyor. Ancak birçok toplumun demokrasi iddiasına rağmen, onu başarmanın her babayiğidin harcı olmadığını görüyoruz. Demokrasi, sayılı toplumlarda bir kültür ve bir sonuç iken, birçok toplum için ise gelmesi beklenen hoş bir umut!
Peki, demokrasi uygar dünyada, batılı toplumlarda ne anlama geliyor? Demokrasinin ölçüsü nedir? Sahip çıkmaya bu denli hevesli olduğumuz demokrasi, onun önemini güçlü olarak hisseden, demokrasi kültürü yerleşmiş toplumlarda ne anlama geliyor? Dahası, neden bizim de demokrasiyi seçtiğimizi ve demokratik olduğumuzu söylemekle iş bitmiyor?
Demokrasinin ana kodu nedir?
Demokrasinin ana kodu nedir? Yanıt tek bir sözcükte gizli: Onur!
İnsanlık onuru.
Demokrasiyi gerçekten benimsemiş olmanın temel ölçütü şu sade kabuldür:
Bütün insanlar eşit onura sahiptir ve eşit saygıyı hak eder.
Bu, belki kulağa çok sıradan bir söz gibi gelebilir, ancak çok derin bir anlam taşır.
Demokratik olmak, bu ilkeyi içselleştirmiş olarak davranabilmektir. Demokrasinin işleyişi bu kabule bağlıdır ve demokrasinin ölçüsü budur.
Bir fikir olarak lafını etmek kolay olsa da gerçek şu ki bu temel kabulü yaşamımıza ne kadar uygulayabilirsek, sonuçlarını ve faydalarını o kadar görmekteyiz.
Eşit onur: Demokrasinin ölçüsü
Onurda, saygınlıkta ve kendi yaşamını bizzat belirleyebilmede eşitlik, demokrasinin ön koşulu ve gereğidir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin ilk maddesinde her insanın onur bakımından eşit doğduğu vurgulanır.
Şimdi bu gözle bakmaya çalışalım çevremize: Toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun, herkes eşit onura sahip, herkes eşit saygıyı hak eden. Düşüncelerimiz ve davranışlarımızda nasıl bir değişim yaşamamız gerektiğini hissedebiliyor musunuz?
Zengininden yoksuluna, makam sahibinden sokaktakine, çalışanından çalışmayanına, inançlısından inançsızına, aile bireylerimizden yabancıya, karşımızdaki ve hatta ötemizdeki istisnasız her insan —ama her insan— aynı onura sahip ve aynı saygıyı hak eder.
Bu kendimize karşı büyük bir meydan okuma. Çünkü bunu kabullendiğimizde, insanlara ayrım yapmadan saygıyla bakabilme zorunluluğu ile yüzleşiriz. Bunu uygulamaya başladığımızda, hiç kimsenin onurunu incitici bir davranışta bulunamayız ve bulunulmasına da rıza gösteremeyiz —hiç beğenmesek dahi! Kimseyi kendimizden veya bir başkasından ne üstün ne de küçük göremeyiz. Kimsenin hakkına dokunamayız, herkesin onurunu ve hakkını kendi onurumuz ve hakkımız gibi koruruz. Herkesin kendi iradesiyle kendi yaşamını belirleyebilmesi hakkını baş tacı ederiz.
Dikkat edin! Yalnızca bize benzeyen, bizim gibi düşünen, bizim beğendiklerimizin değil, herkesin; bize benzemeyen, bizim gibi düşünmeyen, bizim beğenmediklerimizin, herkesin.
Kararlarımız ve davranışlarımız
Demokrasiyi gözetiyorsak eğer, kararlarımız ve davranışlarınızla, kimseyi hor gören, küçümseyen, rencide eden bir tutum takınamayız. Kimseye yukarıdan bakamaz, güçlüden yana tavır takınamaz, güçsüzlüğü kullanamayız. Kimsenin farklılığını kınayamaz, hakkını görmezden gelemeyiz. Kin ve nefretle kimsenin onuruna dokunamayız. Kimseyi hiçe sayamaz, kimseye ayrıcalık tanıyamayız.
Kim olursa olsun, herkesin eşit onura sahip olduğu ve eşit saygıyı hak ettiği kabulüyle hareket edilmesi gereken bir yaşam bu. Başkalarının onurunu tıpkı kendi onurumuz gibi koruyarak davranmayı başarmamız gereken bir yaşam. Bunun duygu, düşünce ve davranışlarımızda nasıl bir duyarlılığı ve değişimi gerekli kıldığının farkını umarım aktarabiliyorum. Dahası, yalnızca kendimize değil, başkasına yapıldığında da onur kırıcı tutumlara karşı aynı tavrı almayı gerektiren bir yaşam. Muazzam bir kendini terbiye ve uygarlaşma süreci. Lütfen, ben zaten öyleyim diye savunmaya geçmeyin; halimiz ortada, bu soruları kendime de sorduğum için sizlerle de paylaşabiliyorum.
Birbirimize karşı saygı, sevgi, empati, hoşgörü, anlayış, nezaket, zarafet… Aklımıza “iyi” olarak ne gelirse, hepsini toplumsal yaşama katan temel unsur, kim olursa olsun karşımızdaki herkesin bizimle aynı onura sahip olduğu gerçeğini kabuldür. Saygı ve onur ancak yaşattığımız kadar yaşanan değerlerdir. Bir başkasının onuru ve eşitliği tehdit edildiğinde, hepimiz kaybederiz ve sonuçta hepimiz acı çekeriz.
Demokrasinin bu tanımı ve koşulu, onun çarpıtılarak anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratılmasına da yeterli engeldir.
Demokratik değerlere saygı
Demokratik değerlere saygı duymak, temelde insan onuruna saygı duymaktır. Bu kadar kısa, yalın ve öz!
İnsan onuruna ne kadar değer verir ve ona göre davranırsak, demokratik değerlere o düzeyde saygı duymuş oluruz. Uygar toplumlar demokrasiyi böyle anlıyor. Her kuralın, her uygulamanın arkasındaki kod bu.
“Bütün insanlar eşit onura sahiptir ve eşit saygıyı hak eder.”
İnsan onuruna saygı
İşte bu nedenle, demokrasilerde kim olursa olsun her vatandaş eşit ve bir oy hakkına sahip. Kadın erkek eşitliğinin kodu bu. Yönetenle yönetilen arasında dikey hiyerarşinin kabul görmemesinin nedeni bu. Gücü ele geçirenlerin diğerlerini hiçe sayamamasının nedeni bu. Toplumu ortak kuralların yönetmesinin nedeni bu. Hukuk önünde istisnasız herkesin eşit olmasının nedeni bu. Kültürel farklılıkların, yaşam tarzı farklılıklarının anlayışla karşılanmasının nedeni bu. Hiçbir ideoloji, inanç veya fikrin küçük görülmemesinin nedeni bu. İnsanların kendi seçimleri olmayan nedenlerden dolayı suçlanamamasının nedeni bu. Nefret söylemi ve ayrımcılığın suç olmasının nedeni bu. Belirli bireylerin veya grupların onurunu kırabilecek tutum ve davranışlardan uzak durulmasının nedeni bu! Bilmem anlatabiliyor muyum?
Yaşamın her alanında işletilmeye ve korunmaya çalışılan şey “insan onuruna saygı“. Demokrasi kültürünün güçlü olduğu toplumları görüp dönenlerin “insana değer verildiğini gördüm” şeklindeki tespitlerinin ardında yatan gerçek de bu.
Onur ve saygınlıkta ayrımcılığın başladığı yerde demokratik değerlere saygı biter. Çünkü, demokratik değerlere saygı duymak, kim olursa olsun, ayrım yapmadan, yabancılaştırmadan, her bireyin eşit onura sahip olduğunu ve eşit saygıyı hak ettiğini kabullenmekle mümkündür.
Demokrasi kültürü, insanların onuruna, dolayısıyla her tür düşünce, inanç ve yaşam tarzına saygıdır. Kendisinden ve kendine benzeyenlerden başkasına saygı duymayan, kendine benzemeyenlerle sürekli kavga halindeki dar bir düşünce ve inanç dünyasına hapsolunmuşluk, demokrasi kültüründen yoksunluktan başka bir şey değildir.
Demokratik olabilmenin ön koşulu
İnsanlar farklı tarihsel, kültürel, siyasi veya ideolojik arka plandan gelebilirler, bize benzemeyebilirler; bizim gibi düşünüp, inanıp, yaşamayabilirler; fakat her insanın eşit onura sahip olduğunu kabul etmek durumundayız.
Onur, bir insanın kendine duyduğu öz saygıdır. Kişinin kendi değerini ve önemini kabul etmesini ifade eder. Bir insanın kendisi ve çevresiyle olan ilişkilerinde sağlıklı bir denge kurabilmesi ve saygınlık kazanabilmesinin esasıdır.
İnsanın öz saygısı, yaşamın sunduğu kaynakları kullanma ve kendi yaşamına egemen olma fırsatlarını hür kararlarıyla değerlendirebildiği sürece korunur. Bu hakkın bir şekilde elinden alınması, sınırlanması, buna boyun eğdirilmesi, insanın öz saygısının kaybedilmesiyle sonuçlanır. Hürriyet (özgürlük), onurlu yaşamın temel koşuludur. O nedenle, demokrasi özgürlüğü temel alır; zira özgürlük, onurun güvencesidir.
Öte yandan, her insan karşısındakini kendi gibi bilir. İnsanlar kendine saygısı olduğu kadar karşılarındakine saygı duyarlar. Bireyin kendisine değer vermediği yerde başkasına ve topluma içtenlikle değer vermesi beklenemez. O nedenle, bir kişinin demokratik davranabilmesi için her şeyden önce kendi onurunu en üst değer olarak görmesi ve koruması, yani kendisinin onur sahibi olması şarttır. Kendi onuruna değer veriyor, onu her şeyin üstünde tutuyor ve koruyor olması gerekir ki böylece bunu diğerlerine de yansıtabilsin ve onların onuruna da kendininki gibi değer verebilsin.
Başkalarının —kendine benzemeyen, kendi gibi düşünmeyen veya yaşamayanların— onurunu kendi onuru gibi koruyamayan, başkalarına karşı onur kırıcı, küçük düşürücü, incitici söylem, tutum ve davranışlardan sakınmayan, onların da kendi ile eşit saygıyı hak ettiğini kabullenmeyen, her kim olursa olsun, demokrasinin yalnızca lafında kalmıştır; ondan nasiplenememiştir. Demokrasi taraftarı olmak demek dahi, her insanın onurunu kendi onurun gibi görmenin ve korumanın taraftarı olmak demektir. Eğer hedefin her insanın onurunu kendi onurun gibi görüp korumak değilse, neyin taraftarı olursan ol, demokrasinin tarafında olmazsın.
Gördüğümüz gibi demokrasiyi yaşayabilmenin koşulu son derece yalın: Kararlarında ve davranışlarında her bireyin onurunu kendi onurun gibi gör ve koru!
Bu kadar yalın ve bu kadar meydan okuyucu. Kibrini, öfkeni, hazımsızlığını, kin ve nefretini vb. kötü huylarını birer birer yontup, o olgunluğa gelinceye dek emek vermen gereken ve asla son bulmayacak bir uygarlaşma süreci. Her insanın, yaşamın sunduğu kaynakları kullanarak kendi yaşamına egemen olma fırsatlarını özgür kararlarıyla sürdürebilmesini güvence altına almakla yaşanması mümkün bir süreç.
Yurttaş olmanın gücü
Burada hemen kısa bir parantez açalım. Dikkat ettiyseniz, buraya dek, demokrasiyi bir yasal düzen veya yönetim biçimi olmaktan çok insana dair temel değer yönüyle ele aldım. Konunun bu yönüne değinme ihtiyacı hissetmemin nedeni şu:
Demokrasinin henüz tam yerleşmediği toplumlarda, ondan uzak yaşanması genellikle yanlış bir varsayıma dayanıyor. Bu varsayım, demokrasinin bir topluma, kurtarıcılar ya da yöneticiler eliyle adeta tepeden inmeyle geldiği veya geleceği yanılgısı. Oysa bu varsayımın aksine, demokrasiye, insan doğasının gereği olarak, gücü elinde bulunduranların değil, daha çok yönetilenlerin ihtiyacı vardır. Çünkü demokrasi temelde güç sahiplerini sınırlamanın ve yönetilenlerin hakkını korumanın, yani yurttaşları güçlendirmenin bir aracıdır. Bunun belgesi de anayasalardır. Burada hemen bir parantez açarak belirtelim: Anayasalar, hükumetlerin halka tanıdığı hak ve ayrıcalıkları belirleyen değil, halkın hükumetlere ne yapacağını söylediği, kendi arasından seçerek yönetim için görevlendirdiği güç sahiplerinin yetkilerini ve sınırlarını tanımladığı, yani halkın ihtiyaçlarının dile getirildiği, herkesi bağlayan toplum sözleşmeleridir.
Dolayısıyla demokrasinin bir toplumda kurtarıcı ya da yöneticiler tarafından değil, esasında yurttaşlar tarafından güvence altına alınabilen bir değer olduğunun anlaşılması büyük önem taşır. Demokrasiyi herkesten önce yönetilen konumundakilerin, yani yurttaşların anlaması, kavraması, sahiplenmesi, koruması ve savunması gerekir. Çünkü sağlıklı demokrasinin temeli, sorumluluk bilinci gelişmiş yurttaştır. Bir ülke ancak oradaki yurttaşlar kadar demokratik olabilir. Yönetimler de, sistemler de, kurumlar da nihayetinde bu yurttaşların bilincine göre tesis olur ve o düzeyde işler. Bunun anlaşılması, demokrasinin ne olduğunun anlaşılması kadar önemlidir.
Nitekim “her insanın eşit onura sahip olması ve eşit saygıyı hak etmesi” prensibi —elbette kurallar ve kurumlar sayesinde korunabilir, ancak— öncelikle yurttaşların bunu, toplumsal yaşamın temel ilkesi olarak kabul etmesi ile, yani birbirimize bu çerçevede bakmamızla tesis edilebilir. Bu anlamda yurttaş olmanın sorumluluğu ve gücü keşfedilmeden, demokrasi anlaşılamaz ve bir toplumda yerleşemez.
Demokrasinin yasal bir düzen olması da, yalnızca siyasi iktidarlardan değil, gündelik yaşamın sosyal özneleri olan yurttaşlarca sergilenen ortak tutumdan, yani sosyal iktidardan da etkilenir. Çünkü demokrasi her şeyden önce insani gelişmişlik düzeyimizle ilgilidir ve onun sonucudur. Hak, hukuk ve adalet gibi değerler yalnızca bir devlet düzeni değil aynı zamanda bir kültürdür. Demokratik ülke veya devlet olmak yalnızca bir devlet politikası değil, aynı zamanda sosyo kültürel bir kodlamadır. O nedenle bugün dünyaya baktığımızda, krallıkla da yönetilse, cumhuriyetle de, uygarlaşmayı başaran tüm ülkelerde demokrasinin vazgeçilmez olduğunu görüyoruz.
Demokratikleşmenin ana unsuru toplumdur ve demokratikleşme, insan ve toplum davranışlarında değişim ve dönüşümü gerekli kılar. Diğer bir ifadeyle, “kentlilik” gibi, “Avrupalılık” gibi, demokratikleşme de, alışkanlıklarımızın ötesinde, karar verme, davranış ve reflekslerimizde insan onurunu gözeten güçlü bir zeka geliştirmeyi gerekli kılar. Demokrasi, ancak bu bilinci geliştirmekle toplumda kültür olarak yerleşir.
Huzurun teminatı
Onurlu insan, diğerlerinin onuruna da saygı duyan insandır. Kendine saygısını yitiren insandan, başkalarına saygı göstermesini beklemek yersizdir.
Onur kırıcı davranmaktan geri duramayanlar, genellikle onuru kırılmış olanlardır. Hürriyeti kısıtlanan, kararlarını kendi iradesi ile belirleyemeyen, başkasının kararına boyun eğmek zorunda kalan insanın —her ne gerekçe ile olursa olsun— onuru incinir. Onurunun kırıldığını hisseden insan içerler; sonuçta öz saygısını geri kazanma çabası kibir ve egoizm olarak ortaya çıkar.
Bireylerin ve toplumların huzurunun bozulmasının ve hatta toplumlarda kaos ortaya çıkmasının nedenlerinden çok önemli biri, demokrasi ve onur gibi önemli kavramların eğitimde ve toplum içinde yeterli düzeyde öğretilmemiş olması, eksik ya da yanlış öğretilmiş olması ve bu hassasiyetlere dikkat edilmemesidir.
Sakınılmayan onur kırıcı tutum ve davranışlar, toplumsal huzurun kaybolmasına neden olur. Zira onur kırıcı tutum ve davranışlar, kişinin kendisi yanı sıra toplumdaki diğer bireylerin kendine duyduğu öz saygının azalmasına —kaybolmasına—, bununla birlikte öz saygısı azalan kişilerin de diğerlerinin karşısına bu kez daha fazla onur kırıcı tutum ve davranışlarla çıkmasına neden olur. Zincirleme yaşanan bu erozyonla, sonuçta toplumda onur fakirliği yaygınlaşır. Onur fakirliği, toplumsal yapıyı yıkan ve huzuru yok eden unsurların temel nedenidir.
Demokrasi bir lüks değil
Bu açıdan baktığımızda demokrasinin, insan onuruna değer veren her bireyin ve her toplumun, kısacası insanlığın evrensel değeri ve ortak mirası olduğunu görürüz. Belki farklı adlarla, farklı disiplinler ve farklı öğretilerle, fakat yeryüzündeki birçok kültürde insan onurunun değeri anlaşılmış ve yüceltilmeye, korunmaya çalışılmıştır. Altın kural olarak bilinen binlerce yıllık öğretiyi hatırlayın: Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran!
“Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma!”
İnsan onurunu, hak ve özgürlüklerini güvence altına alan metinler kökenini farklı formlardan almış olsalar da, zamanla “insan hakları” başlığıyla evrensel bir forma kavuşması, insanlığın önemli bir aşamasıdır.
Çoğu zaman güçlü ve önemli hedefler belirleyebiliyor olsak da, ne yazık ki bizi o hedefe götürecek yöntemi öğrenmiyor, eğitimini almıyoruz. Sonuçları değiştirerek, sorunları çözeceğimizi zannediyoruz. Maalesef sıklıkla, demokratik yönetim modelinin de, yalnızca istisnai tarihi ve kültürel geçmişi veya ekonomik serveti olan toplumlar tarafından başarılabileceği yönünde yaygın bir ön kabulle hareket ediyoruz. Elbette altyapı gerekli, ancak günün gerisinde kalmış ve gelişmekte olan toplumların demokrasiye daha çok ihtiyacı olduğu da apaçık bir gerçek.
Çünkü demokrasi bir lüks değil, onurlu yaşam için bir zorunluluk. Onurumuzla yaşamak istiyoruz diyen ve önceliği herkesin onuruyla yaşadığı bir toplum olan bireyler için demokrasi kaçınılmaz sonuçtur.
Demokrasi gücünü nereden alır?
Demokrasiyi emsalsiz kılan özelliği şudur: İnsanın ihtiyaçlarına cevap verirken, demokrasi, gücünü yine insanın özündeki onurdan almaktadır.
Bu gerçeğin ortaya çıkardığı denklem şudur: Sağlam demokrasi kültürüne sahip, huzurlu toplumlar, onurlu yaşamı önceleyen bireylerin oluşturduğu toplumlardır. Çünkü insan onuruna değer verildikçe demokrasi güçlenir. Öte yandan, onur fakirliği yaşanan toplumlarda ise çokça lafı edilse dahi, demokrasi henüz yeterince güçlü biçimde yerleşmemiştir.
Demokrasiden amaç, insanların kendi yaşamlarını kendi iradeleri ile belirleyebilmelerini güvence altına almak ve sağlamaktır. Buna neden ihtiyaç duyarız? Çünkü, onurumuzu, öz saygımızı korumanın yegâne yolu budur. Onurlu yaşam, kendi yaşamımıza hükmetmeyi hür kararlarımızla sürdürebildiğimiz sürece mümkündür.
Onurlu yaşam için insanların ihtiyaçları, kendi yaşamlarını kendi iradeleri ile belirleyebilmelerinin önündeki tüm engellerin —korku ve sefalet de dahil— ortadan kaldırılmasını kapsar. Zira temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi insanın kendine saygı duyması ile ilişkilidir. İşte burada demokrasi, ihtiyaçlara cevap vermek üzere toplumun yönetimine uzar.
Demokratik yönetim
Siyasal eşitlik, demokrasinin temel ilkelerinden biridir. Demokratik kurumlar sayesinde, devlet dediğimiz örgüt tarafından eğitim, iş, sağlık, güvenlik gibi kamu hizmetleri ve diğer sosyal politikalar yaşama geçirilir, güvence altına alınır ve kaynakların adil paylaşımı sağlanır. Demokratik kurumlar, demokratik hakları kullanmak, yani yurttaşların kendi yaşamlarını kendi iradeleri ile belirleyebilmelerinin önündeki tüm engelleri ortadan kaldırmak için işletilirler. Öncelikle eğitim, demokratik hakları kullanmanın ön koşuludur, çünkü katılım ve fırsat anlamına gelir; kaynakların paylaşımında belirleyici rol oynar.
Demokrasinin tanımı içerisinde yer alan özgürlük, adalet, eşitlik gibi ilkeler ekonomik kalkınma ilkelerinin de içeriğini oluşturmaktadır. O nedenle demokratik yönetimlerin ekonomik kalkınmada daha etkili olduğu, beşeri sermaye birikimini artırıp gelir eşitsizliğini azaltarak büyüme hızının artmasına yol açtığı görülmektedir. Bu yazıdaki tanımıyla değerlendirildiğinde demokrasi, mülkiyet hakkı, girişimcilik, yeni kaynak yaratılması, bilgi, beceri ve yeni teknolojilerin gelişmesinin önünü açar.
Demokrasi ve hukukun gelişmediği yerlerde milli gelir seviyelerinin belirli sınırları aşamadığı, milli geliri yükseltmenin yolunun hukukun üstünlüğünden geçtiği tüm dünyada görülüyor. Dolayısıyla demokrasi, ekonominin ve iktisadi gelişmenin de güvencesidir. Servet veya refah demokrasiyi değil, demokrasi kalkınmayı ve refahı getirir.
Devlet yönetiminin kenar süsü değil
Devletler insanların onurlu yaşam sürdürebilmelerini güvence altına alır, onları onurlandırır. Dolayısıyla devlet erki, vatandaşların onuruna saygı duymak ve onu korumakla yükümlüdür. Demokrasi, devlet yönetiminin kenar süsü gibi algılanmamalıdır. Her sözcüğün önüne bir “demokratik” sıfatı koymak bir demokrasi ölçüsü değildir.
Demokrasi, hukukun yönetimi ile insan hakları ve bireysel özgürlüklere saygı ile birlikte var olur. Neden? Çünkü demokrasinin kodu, istisnasız her insanın eşit onura sahip olduğunu ve eşit saygıyı hak ettiğini benimsemektir. O nedenle, demokratik toplumlarda, herkesin doğumla kazandığı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu kabul edilir. Bu hak ve özgürlükler (insan hakları) hukukun güvencesi altındadır. Yönetimlerin ana sorumluluğu, insanları özgürlük ve haklarına gelebilecek zararlardan korumak ve bunları geliştirmektir. Bu nedenle demokrasilerde, hukuk karşısında her birey eşit güce sahiptir. Bu nedenle demokrasilerde her vatandaş eşit siyasal katılım hakkına sahiptir. Vatandaş olmanın ötesinde kimse ayrımcılığa tabi tutulamaz, kayrılamaz veya yabancılaştırılamaz.
Devletin insan haklarını güvence altına alması ve dolayısıyla onurlu yaşayabilmelerini sağlaması demokrasi ile mümkündür. Demokratik kurumlar, her bireyin eşit onura sahip olduğunu ve eşit saygıyı hak ettiğini güvence altına alan aygıtlardır. Demokrasinin çalışması, farklı olsalar da vatandaşların birbirlerine ve kurumlara güvenini, bununla birlikte her düzeyde kendine tanınan hakların diğerlerine de tanınmasına saygıyı gerektirir. Uluslararası demokratikleşme mekanizmaları da bu güvence için var olurlar ve bu güvencenin mücadelesini verirler.
İnsanları bir arada tutan değerler
Geçmişte toplumları bir arada tutan değerlere baktığımızda, bunlar arasında, dil, din, ırk, milliyet, soy, renk, cinsiyet, örf, gelenek vb. unsurların yer aldığını görüyoruz. Ancak insanlık tarihi boyunca yaşananlar bunların hiçbirinin toplumları birleştirmeye ve olumsuzluklardan kurtarmaya yetmediğini göstermiştir.
Bugünkü dünyaya baktığımızda toplumları birleştiren ve huzur içinde yaşamasını sağlayan değerlerin çok yalın olduğunu görüyoruz:
- Demokrasi
- Hukukun yönetimi (üstünlüğü)
- Bireysel özgürlüklere saygı
Bunları güvence altına alabilen toplumların refah seviyesi yüksek toplumlar olduğunu herkes görüyor. Bunlar hiçbir bireye mal edilemeyecek, insanlık olarak geliştirdiğimiz ortak mirasımızdır. Bunları güçlendirmek ve yaymak için Avrupa Konseyi’ne üyeyiz, bunları güçlendirmek için Avrupa Birliği üyeliğine adayız. (Aday ülkelerin, tam üyelik öncesi gerçekleştirmesi beklenen Kopenhag kriterlerinin 3 başlığından biri, “Demokrasi, hukuk düzeni ve insan haklarına saygıyı garanti altına alan kurumların istikrarını sağlamak” olarak belirlenmiştir.)
Demokrasi özgürlüğü temel alır ve çoğulcu (çok sesli) yönetim biçimidir. Toplumda değişik görüş ve düşüncelerin varlığı kabul edilir, bunlar serbestçe ortaya konur, hoşgörü ile tartışılır ve eğer varsa sorunlara uygarca çözümler aranır. Katılımı, uzlaşmayı ve karşılıklı saygıyı demokrasi gerekli kılar.
Demokrasi aynı zamanda sorumluluk gerektirir. Bireyler, demokrasinin kendilerine tanıdığı hak ve özgürlükleri kullanırken, kendileri gibi her insanın eşit onura sahip olduğu ve eşit saygıyı hak ettiği ilkesine karşı sorumluluk üstlenirler. Demokrasinin sağladığı hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması halinde, bundan toplumun, dolayısıyla yine kendilerinin zarar göreceklerinin bilincinde olurlar.
Demokrasiyi korumak, doğrudan insan onuru ile ilişkilidir. Bu yöndeki her çaba doğrudan insanların onurlu yaşamlarını koruma çabasıdır.
Emek verdiğimiz kadar fayda
Demokrasi, kulağa çok hoş gelen bir kavram; lafını etmek de o düzeyde tatlı ve kolay. Ancak yalnızca lafını etmekle demokrasinin faydasını göremeyiz. Uyguladığımız kadarının fayda ve sonuçlarını görürüz.
Demokrasi, temel hakların sadece biçimsel olarak tanınmayıp, aktif olarak yaşama geçirilebilmesinin güvencesidir. Ancak temel değerler ve temel haklar sadece kuramsal olarak değil, uygulamada da geçerli olursa, demokrasi gerçekten yaşama geçirilmiş olur.
Demokrasi, daima savunulması ve canlı tutulması gereken bir süreçtir; sonsuza dek kendiliğinden var olmaz. Demokrasinin yaşatılmaya ihtiyacı vardır; bunun için her şeyden önce adalet ve hukukla beslenmelidir.
Toplumsal yaşamın belli başlı tüm alanlarında düzenlemeler getiren, vatandaşların ekonomik, sosyal, hukuki vb. birçok alanda tabi olacağı ortak kuralları belirleyen demokratik normlar, ancak biz onları kendi yaşamımıza uyguladığımız zaman sonuç ve fayda vermektedir. Ayrıca, ancak uyguladığımız kadarı sonuç ve fayda vermektedir. Buradan hareketle, yaşam standartlarımızı iyileştirecek olanın kendimizden başkası olmayacağını görmeliyiz.
Sorunlarımızı başkaları çözmeyecek
Uluslararası demokratikleşme mekanizmaları, sorunlara otomatik çözüm bulma mekanizması değil ve kapısına gelenlerin sorunlarını bir merkezde halledip geri göndermiyor. Eksiklerimiz, güçlü demokrasiye sahip ülkelerden gelecek heyetler tarafından giderilmeyecek; sorunlarımızı başkaları çözmeyecek.
Demokrasilerde seçimler, asıl gücün halkta olduğunu vurgular. Halk yönetiminden memnun kaldığı kişileri yeniden seçer; memnun kalmadıklarını ise oyları ile değiştirir. Ancak demokrasi yalnızca halkın yöneticilerini seçmek için sandığa gitmesi değildir. Demokrasi, aynı zamanda hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı ve sonuçta insanlara onurlu bir yaşam ortamı sağlamanın platformudur.
Demokrasilerde yönetme hakkı çoğunluğa verilir, ancak demokrasi, çoğunluğun yönetimi değil, halkın egemenliğidir. O nedenle demokrasi, çoğunluk kadar azınlığa da değer verilmesini ve saygı gösterilmesini zorunlu kılar. Yönetimdeki çoğunluğun oranı ne olursa olsun, yönetilen herkesin temel hak ve özgürlüklerinin korunması demokrasinin kaçınılmaz bir sonucudur. Çünkü, herkesin aynı onura sahip olduğu gerçeği hiçbir zaman göz ardı edilemez. Ayrıca böylece çoğunluğun rakipsiz ve denetimsiz bir güç durumuna gelerek hak ve özgürlükler açısından tehlike oluşturması önlenir.
Demokrasi, popülist buyurganlık ve çoğunluğun tahakkümüne de engeldir. Zira demokrasilerde devlet, hukukun belirleyicisi değil, hukuk ile sınırlandırılmış yapıdır. Demokrasi, her şeyden önce halkın, güç sahipleri üzerinde en etkin kontrol aracıdır. Neden? Nedeni yine onun kodunda mevcut.
Onurlu yaşam
Demokrasiyi tesis etmek ve güçlendirmek aslında hiç zor değil! Yapmamız gereken tek şey, kararlarımızda ve davranışlarımızda her şeyden önce diğerlerinin onurunu kendi onurumuzdan ayırmadan gözetmek, onur kırıcı tutum ve davranışlardan uzak durmak.
Demokrasi aynı zamanda onurlu yaşamın yoludur. Huzur içinde yaşamak istiyorsak, hiçbir kazanımın, onur kırıcı tutum ve davranışların yaratacağı kaybı karşılayamayacağını anlamalıyız. Başlangıç olarak, ne olursa olsun, en azından günlük yaşamda, hor görme, hakaret, iftira, ayrımcılık, değersizleştirme, kin, nefret, hak gaspetme, itibar zedeleme gibi küçük düşürücü, onur ve haysiyet kırıcı fiillerde bulunmamaya özen göstermeyi öğrenmeliyiz.
Onurlu yaşamı her şeyin üstünde tutmayı öğrenmeliyiz. Başka bir nedenle değil, sırf insan olduğu için her bireyin, hatta yaşayan her canlının onuruna saygı duymayı öğrenmeliyiz. Tüm insanların onuruna kendi onurumuz gibi değer vermenin, bizzat kendi onurumuza değer vermek olduğunu anlamalıyız.
Tepeden bir kurtarıcı eliyle değil
Demokrasi bir topluma tepeden bir kurtarıcı eliyle gelmez. Çünkü kurtarıcıların veya yönetim gücünü elinde bulunduranların değil, yurttaşların demokrasiye ihtiyaçları vardır. Onu sahiplenmesi, onu koruması ve onu savunması gereken, güç sahiplerinden çok, yurttaşlardır, bireylerdir.
Tepeden bir kurtarıcı eliyle gelmesini veya adeta tepside sunulmasını beklemekle değil, ancak bunları toplum olarak bizler öğrenip uyguladığımız zaman birçok sorun güneşi gören buz parçaları gibi kendiliğinden kaybolacaktır. Öğrenmenin yolu da eğitimdir; açıkçası okullarda ders olarak okutulmasıdır.
İnsan onuru dokunulmazdır
Demokrasinin yerleştiği toplumlar için insan onuru dokunulmazdır ve demokrasiden vazgeçmek, insan onuruna saygıdan vazgeçmektir.
Demokrasinin bu kodunu çözüp, sahiplendiğimiz ve uyguladığımız kadar fayda ve sonuçlarını elde edebiliriz. Demokrasinin bu kodunu çözemeyen veya uygulayamayan bireyler ve toplumlar, lafını ederler ancak fayda ve sonuçlarını göremezler. Daha da kötüsü, ne için ve ne kadar çırpınırlarsa çırpınsınlar, ne yazık ki onurdan yoksun bir yaşam sürmek zorunda kalırlar.
Bahsettiklerim, umarım uygarlık yolunda kendimize çeki düzen vermemize katkı sağlar.
İnsanlığı yücelten onurlu yaşamların çoğalması ve güçlenmesi dileğiyle.
Yeni yazılarda buluşuncaya dek “öğrenmeye devam edin!”
(Yayımlanma tarihi: 15 Mayıs 2018)
Onurlu bir yazı, tebrikler…
Teşekkürler. İçinde bu kadar “onur” geçen yazı az bulunur.
Tebrikler Sn. Karacay. Kalemine sağlık.
Teşekkürler Sn. Polat :)
Çok sağolun, elinize, yüreğinize sağlık, farkındalık yaratıyorsunuz Hocam.
Ne mutlu! Siz de sağolun.