Akdeniz Kültürlerarası Uyum Derneği tarafından Türkçe ve Almanca yayımlanan Harmoni-e Dergisi’nin bu ayki (Şubat 2016) sayısında çıkan yazımın başlığı “Avrupa Ötemizde Mi?” Buraya tıklayarak erişebileceğiniz online derginin 14. sayfasında yeralan yazıda, Avrupa Birliği diye isimlendirilen örgütün, sorunlara otomatik çözüm bulma mekanizması olmadığını ve kapısına gelenlerin sorunlarını bir merkezde halledip geri göndermediğini artık gördüğümüzden bahisle şu konuya dikkat çekmek istedim:
“Yaşam standartlarımızı iyileştirecek olan yine kendimiziz. Toplumsal hayatın belli başlı tüm alanlarında düzenlemeler getiren, vatandaşların ekonomik, sosyal, hukuki vb. birçok alanda tabi olacağı ortak kuralları belirleyen AB normları, ancak biz onları kendi hayatımıza uyguladığımız zaman sonuç ve fayda vermektedir.”
Görselde de yer alan yazının tamamını aşağıda okuyabilirsiniz.
İyi okumalar.
Avrupa Birliği dendiğinde…
Avrupa Birliği dendiğinde genellikle kafamızda “bizim dışımızdaki Avrupalılar ve kurumları” algısı oluşur. Örneğin, “Ne yaparsak yapalım AB bizi almaz” önyargısıyla yerelde yaygın olarak karşılaşmaktayız. Bu konuda özellikle yerel topluma anlatılması gereken bilgi kısaca şudur:
“AB’ye üye ülkelerin ve hatta bu ülkelerin tüm kesimlerinin Türkiye’nin üyeliği ile ilgili olarak aynı görüşte olmasını beklemenin mümkün değildir. Bununla birlikte AB, bir ilkeler ve kurallar sistemidir, dolayısıyla Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin hukuki bir temele dayanmaktadır.”
Değişen AB algısı
AB ile yarım asırlık geçmişimize baktığımızda, AB algısının belli dönemlerde belli kavramlar etrafında şekillendiğini görmekteyiz: İlk zamanlarda AB, vatandaşlarımız için adeta bir iş kapısı, para kazanılacak yer oldu. Daha sonraları kalkınmamızı sağlayacak mali yardımların kaynağı olarak görüldü. Bir sonraki aşamada ise AB, daha fazla demokrasi, bireysel haklar ve özgürlükler getirecek bir güç merkezi olarak algılanır oldu. Özellikle ülkedeki yönetim mekanizmalarıyla sorun yaşayan vatandaşlar ya da kurumlar, haklarının çiğnendiği argümanıyla şikâyetlerini iletmek üzere AB kurumlarının kapısını çalmaya başladırlar. Ancak, özellikle adaylık süreciyle birlikte bu algıda önemli düzeyde değişim gerçekleşmeye başladı. Kamuoyu artık Avrupa Birliği diye isimlendirilen örgütün sorunlara otomatik çözüm bulma mekanizması olmadığını ve tek bir merkezden kapısına gelenlerin sorunlarını halledip geri göndermediğini gördü ve çözümün geride, ülkemizde olduğu anlaşılmaya başlandı.
Hayatımıza uygulayabilmek
Ancak gelinen bu noktada da anlaşılması gereken bir husus daha var ki o da şu:
Toplumsal hayatın belli başlı tüm alanlarında düzenlemeler getiren, vatandaşların ekonomik, sosyal, hukuki vb. birçok alanda tabi olacağı ortak kuralları belirleyen AB normları, ancak biz onları kendi hayatımıza uyguladığımız zaman sonuç ve fayda vermektedir. Yasal reformlardan, uygulanan projelere kadar her düzeyde bu geçerlidir.
Yararlandığımız hibeler ve uygulanan projeler bu yeniliklerin veya iyi uygulamaların yaygınlaştırılması için önemli araçlardır ancak, iyileştirmeler veya sorunların çözümü ne bu çerçevesi belirli uygulamalarla gerçekleşecektir ve ne de Brüksel’den gelen yetkililer tarafından sağlanacaktır. Sosyal yaşama dair tüm iyileştirmeleri toplum olarak bizler daha fazla, daha etkin çalışarak, daha nitelikli işler ve metotlar uygulayarak kendimiz gerçekleştirmek zorundayız.
Eğer bu gerçeği gözden kaçırmazsak fark ederiz ki kendimizle ilgili yaşam standartlarını iyileştirmesini beklediğimiz Avrupa, artık başkaları değil biziz! “Birlik” bilinciyle bakabilmenin gereği bakış açısı da budur.
Bir sonraki makalem: “Avrupalılık Nedir?“
—Bu bilgilerden sosyal medya çevrelerinizi de haberdar etmek isterseniz, aşağıdaki renkli ikonlara tıklayarak paylaşın.
Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz