Bu yönü gözlerden kolayca kaçmış olabilir veya bu söyleyeceğimi çok iddialı bulabilirsiniz, ancak şahsen, 2019’da, uygar dünyayla bütünleşmemiz açısından dikkate değer adımların atıldığını düşünüyorum.
Uygulamanın tüm Türkiye’de zorunlu hale gelmesiyle trafikte yaya önceliği konusunda bir anda bir Avrupa ülkesine dönüşmeye başladık. Yine zorunlu bir uygulamayla plastik poşet kullanımı önemli düzeyde azalmaya başladı. Kadına karşı şiddete artık kitlesel tepki veren bir toplumumuz var. Engellilerin ve dezavantajlı grupların sosyal yaşama entegrasyonunu sağlayan çalışmalar arttı. Doğal kaynakların ve çevrenin tahribatına karşı ortak kararlılık ve itiraz, gündemi belirliyor. Hayvan hakları gibi daha önceden görmezden gelinen konularda, yeni düzenlemelerin bu yıl yasalaşması ve verilen cezaların arttırılması gibi gelişmeler bekleniyor.
Önce Yaya kısa adıyla sonuçları tüm ülkemize yaygınlaştırılan ve böylece sizlerin de yaşamına dokunan, uluslararası koordinatörlüğünü yürüttüğüm Avrupa Birliği projemizin Antalya’da başlayarak günümüze uzanan öyküsünü kitabımda okuyabilirsiniz.
—Baki Karaçay
Sosyal yaşama dair temel değerlerin iyileştirilmesi yönünde atılan bu adımlar çok değerli. Çünkü bütün bunlar şahıslarla veya ideolojilerle değil, ilkelerle ilintili gelişmeler. Etkilerini ve sonuçlarını yaşamamız kaçınılmaz. Zira toplumsal değerlerin değişimi, geriye kalan her şeyin değişimine öncülük eder. Biraz zaman geçince bu söylediğimin ne düzeyde isabetli olduğunu göreceğiz.
Elbette bütün bu gelişmelerin bir öncesi ve arka planı var. Aslında yaşamakta olduğumuz bu tür iyileştirmelerin birçoğunun, Avrupa Birliği’ne uyum sürecimiz ve bu kapsamda yerel düzeyde uygulamaya başladığımız projelerin sonuçlarıyla ilgili olduğunu söyleyebilirim. Bu yazıda, bir Avrupa Birliği projesinin tüm ülkemizde bir değişime öncülük etmesi serüveninden bahsedeceğim.
Zamanı gelmiş bir fikir
Avrupa Birliği projeleri, Victor Hugo’nun yaşadığı devirde henüz uygulanmaya başlanmamıştı tabi; ancak onun şu sözü, başarılı projeler hakkında çarpıcı bir ipucu veriyor:
“Zamanı gelmiş bir fikir kadar güçlü bir şey yoktur.”
Her proje bir fikir ile başlar. Deneyimlerimizden biliyoruz ki zamanı gelmiş bir fikrin hayata geçirilmesini sağlamak kadar bir projede başarıyı garantileyen başka bir faktör yoktur!
2008’de Ziyaretçi Araştırmacı olarak ABD’de bulunduğum sürede, trafikte yaya önceliği kuralının bir toplumda nasıl kusursuz işlediğini görmek en çok mutlu eden gözlemlerimden biri olmuştu. Işıksız yaya geçitlerinden adeta gözünüzü kapayarak geçebilirdiniz. İnsanlar birbirini görmezden gelmiyor, kurallara ve birbirlerinin haklarına saygı duyuyordu. Bunun kanıtı olabilecek birçok enstantane hâlâ hatırımda. Eğer bir yaya geçidine yeterince hız düşürmeden yaklaşırsanız, yayaların “canımıza mı kast etmeye çalışıyorsun” dercesine hayret dolu bakışlarıyla karşılaşırsınız. Çalışmalarımı yürüttüğüm Kuzey Karolina Devlet Üniversitesinin park alanı girişindeki yaya geçidine yaklaşırken durmamı bekleyen bir öğrencinin bu tür bakışlarıyla bir defasında karşılaşmıştım, unutmadım. Ne kadar yerleşmiş bir kural, anlayın. Yol kenarlarında en sık rastlayacağınız uyarı levhalarından birinde “Yield to Pedestrians” (Yayalara Yol Ver) yazar.
Saygı duyarak mutlu olmak
Çevrenizdeki herkesle sürekli selamlaşmak, onlara gülümsemek, “lütfen”, “afedersiniz”, “teşekkür ederim” gibi ifadeleri günlük hayatta sık sık duymak ve kullanmak gibi, yaya önceliği kuralına uyulduğundan emin olduğunuz bir trafik de uygar toplumların yaşadığı zevkler arasında. Yaya önceliği, her şeyden önce insana ve yaşama saygının trafikte asla unutulmamasını sağlayan bir uygulama. Ayrıca, kurallara uyumun bir topluma nasıl huzur ve güven getirdiğinin açık bir kanıtı.
Bu kuralın bir gün bizim ülkemizde de uygulandığını görmeyi gerçekten çok arzu etmiştim. Bunun için yurda döndükten sonra elimden geldiğince uygulamaya çabaladım, fakat marjinal kalmaktan öteye gidemiyordum. Avrupa Birliği Projeleri Koordinatörlüğü görevime henüz başlamamıştım ancak, bu tür bir uygulamayı toplumda yaygınlaştırmanın yolunun, toplumsal birliktelik gerektirdiği açıktı. Birlikte yaşadığımız insanlara, birbirimize ve haklarımıza saygı duymanın mutluluğunu bir kez tadarsak kurallara uymaktan biz de artık vazgeçmezdik. Buna “kentlilik bilinci” deniyordu.
Eminim, bir insana gönülden isteyerek öncelik vermenin karşılığını her defasında içinizi dolduran mutluluk hissiyle aldığınızı tecrübe etmişsinizdir. Bu tür etkileşimler, bir toplumun yaşayanlarını adeta bir kumaşın dokusu gibi birbirleriyle ilintilendirir. Dayanışmayı ve güveni artırır.
Trafikte yaya önceliği, yaşadığımız yeri uygarlaştırır; herkesin kendi dışındakilerin de ihtiyacını ve sıkıntısını hesaba katarak davrandığı, insanların birbirine değer verdiği huzurlu bir ortama dönüştürür. Üstelik bu o kadarla da kalmaz; saygı, güven ve huzur, ister istemez zincirleme bir etkiyle hayatımızın diğer alanlarına da yansımaya başlar.
Önce Yaya Projesi nasıl başladı?
ABD’den henüz dönmüştüm ve Antalya Valiliği Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Merkezi (CEUPA) yöneticiliğine atanmamın ilk yılıydı. İl Emniyet Müdürlüğünden kurumları adına Merkezimize gelen iki görevli arkadaş “Yaya Öncelikli Kent Antalya” adıyla bir kampanya başlattıklarını ve bununla ilgili hazırladıkları dosyayı sunmak istediklerini bildirdiler. Bunun bir Avrupa Birliği projesi olması için bu arkadaşları Vali Bey yönlendirmişti. Hemen ardından konuyla ilgili görüşmemizde Vali Bey, Avrupa ülkelerinde yayaların caddeye adım atar atmaz araçların her iki yönde de durduğunu gördüğünden ve o günlerden beri bu benim ülkemde niye böyle değil diye içerlediğinden bahsetti.
Besbelli, zamanı gelmiş bir fikirle karşı karşıyaydık ve bunlar mükemmel gelişmelerdi; bir hayali gerçeğe dönüştürebilirdik. Uygar toplumlarda bir kültür haline gelmiş olan trafikte yaya önceliği uygulamasının her yıl milyonlarca turiste ev sahipliği yapan Antalya’dan başlamak üzere ülkemizde de yaygınlaştırılmasını başlatabilirdik.
CEUPA’da henüz göreve başlayan ekip arkadaşlarım da dahil, herkes o sırada “İnsanların yayaya yol verme kuralına uyması, bir Avrupa Birliği projesiyle nasıl sağlanabilir?” sorusunun yanıtını merak ediyordu.
Yaya önceliğinin mükemmel uygulandığı bir kültürde yeterince bir süre yaşamıştım ve nasıl uygulandığını dikkatle gözlemiştim. Topluma bunu kazandırabilecek bir AB projesinin kurgusu da aslında aklımdaydı. Çünkü AB Projeleri Koordinatörlüğü görevime başlar başlamaz AB mesleki eğitim programında İtalya, Yunanistan ve Slovakya’dan ortak kurumlarla yürütmekte olduğumuz 2 yıl süreli yenilik transferi projesi LLL-Driver‘dan elde ettiğim deneyim bana bu konuda yol gösteriyordu. Yaya önceliği ve güvenliği konusunu da, Avrupa Birliği ortaklığıyla iyi uygulamaların ülkeler arasında yaygınlaştırılmasını amaçlayan “yenilik transferi” projeleri kapsamında 2 yıl süreli bir “mesleki eğitim” projesi olarak kurgulayabilirdik. Aşağıda daha geniş bahsedeceğim, yeniliğin bir hedef gruba mesleki eğitim verilmesiyle başlatılması, işin sırrıydı.
Bir proje yapmak için gerekli “vizyon, model, motivasyon” hepsine sahiptik; geriye yalnızca yeterli “kapasiteyi” oluşturmak (harekete geçirmek) kalmıştı. Bunun için kurumların işbirliğine ve proje ortaklıklarına ihtiyaç vardı ve Valiliğimizin öncü olmasından dolayı bu da pek zor olmayacaktı.
Proje hazırlayanlara bir tavsiye
Yeri gelmişken… Pek üzerinde durulmaz ancak başarılı projelerin önemli bir özelliği, doğru bir “hedef grup” belirlenmesidir. Sınırlı süre ve kaynaklarla bir sorunun çözümüne katkıda bulunmak istiyorsanız, doğrudan sorunlu gruba müdahil olarak bunu yapmaya kalkışmamalısınız. Yani, yaya önceliği kuralını yaygınlaştırmak için, akla ilk gelen yönteme girişip, doğrudan caddelerde sürücüler ve yayalara müdahil olmakla kalıcı bir çözüm geliştirme olanağınız yoktur. Eğer öyle yapsaydık, aynı bütçeyi ve zamanı kullanarak belki göz alıcı birkaç aktivite gerçekleştirebilirdik fakat proje bitince her şey o kadarla kalırdı.
Onun yerine, sorunun çözümüne katkıda bulunacak doğru bir “hedef grup” belirleyip onların bu yöndeki becerilerini geliştirmesine yardımcı olacak şekilde kaynakları kullanmak, çok daha etkili sonuçlar elde etmenin yoludur. Proje terminolojisiyle bunun formülü şudur:
“Sonuçlarını” değiştirerek değil, ancak “nedenlerini” ortadan kaldırarak sorunlar çözülebilir.
Yani, yapmamız gereken şey, sorunun nedenine yönelip o düzeyde bir iyileştirme çalışması başlatmaktı.
Kural belliydi, fakat kuralın işlememesini (yani yaya önceliği uygulanmaması sonucunu) doğuran neden aslında eğitim (bilgilendirme, yönlendirme, uygulamaya özendirme) ve denetlemeye yeterince ağırlık verilmemesiydi. Nitekim genellikle toplumda bir sorunun süregitmesinin nedeni, başta, topluma çözümü kazandıracak olanların yeterli güç ve beceriye sahip olmayışlarıdır ve sorun ancak o düzeydeki eksikliğin giderildiği ölçüde çözülebilir. O halde çözüm için atılabilecek adım, bu konuda görevli insan kaynağı kapasitemizin güçlendirilmesiydi.
Birkaç cümle ile projelerde hedef grup üzerinde duralım burada. Hedef grup, projeyi uyguladığımız yani üzerinde somut değişiklik yarattığımız insanlardır. Örneğin, projemizle eğer bir okuldaki öğrencilerin veya sürücü okullarındaki sürücü adaylarının yaya önceliği konusunda bilinçlendirilmesini hedefliyorsak, bunun için projede öğrencilerin veya sürücü adaylarının değil, yaya önceliği konusunda öğrencilerini nasıl eğiteceklerine dair eğitmenlerin eğitim almaları gerekir. Burada proje hedef grubu, öğrenciler veya sürücü adayları değil, öğretmenlerdir. Öğrenci ve sürücü adayları ve dahi yayalar ise, yani projemizden sonuçta yarar görecek olanlar, olumlu etkilenecek gruplar da nihai yararlanıcılar olarak tanımlanırlar.
Öyleyse, bir “hedef grup” belirlemeli ve grubun toplumda bir farkındalık yaratma becerisini güçlendirmesine fırsatlar yaratmalıydık. Böylece, onlar çok daha fazla sayıda ve geniş alanda, farkındalık oluşturacak aktiviteler gerçekleştirebilirlerdi ve başlatılan farkındalığın ve uygulamaların çarpan etkisiyle devamlılığı sağlanabilirdi. Böylece, başlatacağımız uygulamaların devamlılığı sağlanabilir, daha geniş kitlelere yayılabilirdi.
Öyle de oldu. Tekrar hikâyemize dönelim.
Bir mesleki eğitim projesi
Buna göre, üye ve aday ülkelerin mesleki eğitime yönelik politikalarını desteklemek ve geliştirmek için yürütülen Leonardo da Vinci Programına başvuru yapacak şekilde projemizi geliştirdik. Trafik Görevlileri, Sürücü Kursu Eğitmenleri ve İlkokul Öğretmenlerinden oluşan bir hedef grup belirlemeyi ve bu yönde mesleki becerilerini geliştirip verdikleri eğitimlere “önce yaya” kültürünü kazandıracak içerikler eklemelerini öngördük. Bunun için proje ortakları arasına İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Antalya Özel Sürücü Kursları Derneğini de dahil ettik. Avrupalı ortaklarımızla birlikte geliştireceğimiz eğitim materyalleri ile önce Avrupa’da bir Eğitici Eğitmeni programı düzenlenmesini, ardından katılımcıların aldıkları bu bilgileri ve öğrendikleri metodolojileri ülkemizde daha geniş Eğitmen gruplarına aktarmalarını sağlayacak faaliyetler planladık. Değişimin etkisi dalga dalga yayılmalıydı.
Pilot uygulamalar
Projeyi kurgularken Yeni Zelanda’dan, Kanada’ya kadar birçok ülkede uygulanan çalışmaları inceledim. Yaya önceliği eylem planı, yaya dostu kent oluşturma veya eyalet yaya politikası planlama gibi çeşitli çalışmalardı bunlar. Uygulamaya küçük bir bölge ile başlanıp, ardından yaygınlaştırılması dikkatimi çeken nokta oldu. Böylelikle hem toplumun bir yeniliğe adım adım kolayca uyması sağlanıyor ve hem de bu bölgeden elde edilen veriler ışığında devam eden çalışmalara iyileştirmeler eklenebiliyordu.
Buradan hareketle, Önce Yaya projesini yalnızca eğitimler aşamasında bırakmadık. Projenin pratikte uygulanmasını izlemek ve şehrin diğer caddelerinde düzenleme yaparken başka ne gibi iyileştirmeler yapabileceğimizi görmek üzere “pilot bölgeler” tasarladık. Bu kapsamda Türkiye’de ilk kez yaya önceliği uygulamasını Kaleiçi ve Akdeniz Üniversitesi kampüsü yanısıra şehir içinde bir caddede olmak üzere üç pilot bölgede başlatmayı planladık.
İlerleyen günlerde bir diğer yerel ortak olan Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlemeler yapılan Konyaaltı Caddesi’nde bir açılış töreni düzenleyecektik. Ve burası, ulusal basında Türkiye’nin ilk yaya öncelikli caddesi olarak tanıtılacaktı.
Sağlam adımlarla hedefe doğru
Projeyi hazırlama aşamasındayken, hibe başvurusunda bulunmadan önce yaptığım en iyi işlerden biri, Vali Bey’in başkanlığında düzenlediğimiz toplantı oldu. Valilik binasında proje ortağı tüm kurumların en üst yöneticilerinin katıldığı bu toplantıda, projemizin kurgusunu ve ortak kurumların üstlenmesini öngördüğümüz rol ve sorumlulukları, hiçbir belirsizlik bırakmayacak şekilde sundum. Kurumların öneri ve taahhütlerini aldık. O sırada bir başka projenin koordinatörlüğünü yürütmekte olmamız nedeniyle hibe kazanma şansımızı azaltmamak için toplantıda ayrıca hibe başvurusunu İl Emniyet Müdürlüğü adına yapmayı da karara bağladık.
Derken büyük bir titizlikle geliştirdiğimiz projemiz hibe almaya hak kazandı. Haber, yazılı basında manşetten duyuruldu. Antalya’nın yaya öncelikli kent olmayı hedeflemesi coşkuyla karşılandı.
Önce Yaya Projesinin Açılışını, Vali ve Büyükşehir Belediye Başkanı yanısıra proje ortağı kurum yöneticileri, projenin yerel ve Avrupalı ortak kurum temsilcilerinin katılımıyla 2012 yılı 20 Ocak günü (tam da doğum günümde :) gerçekleştirdik.
Bazı haber siteleri o günkü haberi Türkiye’ye örnek olacak proje başlığıyla duyurmuşlardı.
Takip eden günlerde konu ile ilgili ulusal medyada da haberler yapılmaya başlandı ve uygulamanın ülkemizde mümkün olup olmayacağı konusunda farklı çevrelerden yetkililerin görüşleri alındı.
Projenin içeriği
Kısaca “Önce Yaya” diye andığım “Büyük Şehirlerde Yaya Önceliğini ve Güvenliğini Sağlamak İçin Hayatboyu Öğrenme” isimli bu AB projesini, Nykoping / Stockholm (İsveç), Viyana (Avusturya) ve Barselona’dan (İspanya) Avrupalı kurumlar ve yukarıda andığım yerel kurumlarımız ortaklığında uyguladık.
Projemizin içeriğine ve diğer ayrıntılarına burada yer vermeyeceğim. Lütfen tüm ayrıntılarını Valiliğimizin web sitesindeki Projelerimiz bölümünden okuyun. Projenin yapısı, proje ortakları ve sorumlulukları, proje faaliyetleri, projeyle başlatılan mesleki eğitimler, okul eğitimleri, proje ile başlatılan kent içi uygulamaları, model trafik parkları, projenin çıktıları (eğitim materyalleri, ICT tabanlı eğitim programları, proje web sitesi, konferanslar, video ve radyo kamu spotları, önceyaya maskotu, sertifikalar, yaya alanları, işaret levhaları, e-bültenler vb.), yaygınlaştırma ve sürdürülebilirlik çalışmaları gibi tüm detaylar hakkında yeterli bilgiyi ve projeyle ilgili tüm sorularınızın yanıtlarını orada bulacağınızdan eminim. Ayrıca bu yazı içerisinde verdiğim bağlantılardan da haber sitelerinde o günlerde yayımlanan bazı sayfalara ulaşabilirsiniz.
Toplumda davranış değişikliği
Projenin Açılış Konferansı öncesinde yaptığımız ilk Proje Yönetim Toplantımızda, proje ortağımız, Birleşmiş Milletler’de 15 yıl Senyör Eğitim Geliştirme Danışmanı olarak çalışmış İsveç TelePedagoji Bilgi Merkezi Direktörü Kennet Lindquist, projemizin asıl hedefini unutulmayacak bir tanımla ifade etti:
“Toplumda bir davranış değişikliğini başlatmak.“
Her ne kadar proje ile sürücü okullarında ve ilkokullarda bir dizi eğitim faaliyeti yerine getirmeyi planlasak da doğrusu tam da bunu amaçlıyorduk. Projemizin asıl hedefi, trafikte yayaya önceliğinin yerleşmesi konusunda toplumda bir “davranış değişikliği” başlatmaktı. Daha doğrusu bu davranış değişikliğini başlatacak yerel dinamikleri harekete geçirmekti.
Açılış konferansında yaptığım konuşmada, bunun uzun soluklu bir proje olduğuna değindim (25 yılda emniyet kemeri konusunda geldiğimiz nokta ortadaydı). Bunun için, proje süresince, katıldığım her platformda, izleyeceğimiz stratejiyi açıklarken “bu farkındalık hareketine katılmayanlarla mücadeleye girişerek çatışma alanını genişletmeyeceğimizi, tam aksine, önce yaya kültürünü benimseyenlere destek verecek onların yanında yer alarak sayımızı artıracağımızı” vurguladım. Böylece bu yeniliğe uyum sağlayanların sayısını ve yaya önceliği uygulamasının alanını adım adım genişletecektik.
İlk duyulduğunda “zaten uyulması gereken bir trafik kuralının projesi mi olurmuş” diye karşılayanlar da oldu. Kural vardı, doğru; uyulması da gerekiyordu! Fakat sorun, kuralın işletilememesiydi. Ancak “proje” denen şey de sanıldığı gibi yalnızca bir dizi faaliyet değildi. Bir sorunu veya ihtiyacı giderecek değişimi yaratmanın aracıydı ve projemiz bir değişimi hedefliyordu.
Eğitim mi, ceza mı?
Yaya öncelikli trafik kültürüne, daha çok bir eğitim konusu olarak yaklaşmıştık. Zira ışıksız yaya geçitlerinde yaya haklarını tanımak, hukuki, idari bir konu olduğu kadar bir kentlilik, saygı ve görgü konusu idi. Kurallara uymamanın toplumdaki diğer bireylerin haklarına saygısızlık ve görgüsüzlük olduğu, kendisine tanınan haktan başkalarının yararlanmasına engel olunduğu erken yaşlarda çocuklarımıza ve işin başında sürücü adaylarımıza öğretilmeliydi. Bunun için bilgilendirme çalışmalarına özellikle ağırlık verdik. Anahtar kavramımız “saygı” ile birbirimize ve haklarımıza saygıyı işliyorduk!
Bugün Antalya şehir merkezine her 3 yönden karayoluyla girişte ve Akdeniz Üniversitesi yerleşkesi girişlerinde karşılaşacağınız “Önce Yaya” logolu “Yayaya saygı duyun, yaya geçitlerinde durun” yazılı 5 büyük totem, işte o günlerden (2013) kalan bilgilendirmelerin yaşayan izlerinden biri.
Öte yandan, yetişkin eğitimi metotlarında da vurgulandığı üzere, ceza uygulamanın dönemsel olarak çare niteliği taşısa da sorun çözücü olmadığını biliyorduk. Ancak projenin sonuna doğru —projede öngörülmemesine rağmen— İl Emniyet Müdürlüğümüz, 3 pilot alandan biri olan Konyaaltı Caddesinde hız sınırı ve ceza uygulamasını başlattı. O günlerde “Baki Bey, bana üçyüz küsur lira borçlusun” diye gelen komşumuz Atilla Ağbi’nin, “Yaya öncelikli caddenizde 42 km hızla seyrettiğim için postayla trafik cezası gelmiş,” dediğini unutmuyorum.
Doğruyu söylemek gerekirse, bu ceza uygulaması o kadar etkili oldu ki bugün bile bu caddede seyreden araçların hız sınırını aşmamaya nasıl dikkat ettiğini hâlâ görebilirsiniz. Bu denetim, aynı zamanda projenin sürdürülebilirliğine ve bugünlere ulaşmasına önemli bir katkı sağlamış oldu. Bu durum, ABD’deki cezaların büyüklüğünü ve caydırıcı etkisini hatırlattı aynı zamanda. “Yayalara Yol Ver” uyarılarının genellikle hemen yanında bunun bir eyalet yasası (State Law) olduğu yazar ve bazı eyaletlerde yüksek cezalar uygulanır.
Tüm bu çalışmalar neticesinde, güzel bir sürprizle karşılaştık. Emniyet Müdürlüğümüzden aldığımız 2013 -14 yılı istatistiklerini incelendiğimizde Antalya şehir içi trafiğinde önceki yıllara göre inanılmaz (%50’yi aşan) oranlarda bir iyileşme başladığı görülüyordu. Kaza ve yaralanma sayıları o güne değin hiç olmadığı kadar azalmıştı ve bu toplumun trafik ve yaya konusunda daha duyarlı davranmaya başladığının dikkat çekici bir işaretiydi.
Kıymet bilen toplumumuz
O günlerden hatırımda kalan bir başka anımda TRT Antalya Radyosunda konuk olduğum ve projeyi tanıttığım bir söyleşi sırasında stüdyo dışında sırasını bekleyen program konuklardan birinin sözleri var. Söyleşimi dinlediğini belirten bu konuk, tebrik ettikten sonra “toplumumuz kendine sunulan hizmetin kalitesini anlamakta çok mahirdir; yetkililer iyi bir şey yaptığında, bu toplum mutlaka kıymetini bilir” dediğini ve bu projenin olumlu sonuçlarını mutlaka alacağımızı bildirdiğini hatırlıyorum.
2019: Yaya Öncelikli Trafik Yılı
Bugünkü gelişmelere baktığımda o hanımefendinin yanılmadığını görüyorum. Bugünlerde yaya geçitlerinde araçların topluca durarak yayaya yol verdiğine tanık olduğumuzda “Bir günde Avrupa kentlerinden biri olduk” diye arkadaşlarla şakalaşıyorum.
Biliyorsunuz, 2019 yılının İçişleri Bakanlığımızca Yaya Öncelikli Trafik Yılı ilan edilmesiyle 6 Şubat’ta, 81 il ve 922 ilçede “Öncelik Yayanın Öncelik Hayatın” sloganıyla ülke genelinde eş zamanlı Trafikte Yaya Önceliği Bilincinin Oluşturulması Kampanyası başlatıldı. Yapılan düzenlemelerle yaya öncelikli trafik anlayışı sağlam bir zemine oturmuş oldu.
Bakanlıkça hazırlanan bu eylem kapsamında çeşitli faaliyetler planlanıyor. Bunlar arasında yaya geçidi işaretleme eksikliklerinin giderilmesi, yaya geçitlerinin önce yaya görselleriyle işaretlenmesi, okullarda yaya geçidi kullanımı ve yaya öncelikli trafik eğitimlerinin verilmesi, dezavantajlı grupların trafikte yaya olarak karşılaştıkları sorunlara dikkat çekilmesi, yaya öncelikli trafik broşürlerinin sürücülere dağıtılması gibi faaliyetler yer alıyor.
Kampanya, sosyal medyada da #ÖncelikYayanın, #ÖncelikHayatınÖncelikYayanın etiketleriyle yaygınlaştırılıyor.
Şimdi, bu noktaya nasıl gelindiğine dair projeyle ilgili birkaç konuya değinelim.
Projelerin kalite unsurları
Projeler gerçekte, bir etki ve değişim yaratmanın araçlarıdır. Sonuçta elde edilen değişim, başarının göstergesidir. Başarı, profesyonellik yanısıra sabır gerektirir. Bunu sağlamak için unutulmaması gereken dört önemli kalite unsurundan burada söz etmek istiyorum. Bunlar proje terminolojisinde şu adlarla bilinir:
- Görünürlük
- Yaygınlaştırma
- Kıymetlendirme
- Sürdürülebilirlik
Eğer bunlardan biri zayıfsa proje ile istenilen değişim yaratılamaz, ya da kaybedilir.
Görünürlük çalışmaları
Görünürlük, projenin bilinirliğinin, tanınırlığının artırılması faaliyetleridir.
Projemiz hibe kazandığında ilk yaptığımız işlerden biri projeyi basına tanıtmak oldu. Proje destekçilerimizden olan Antalya Gazeteciler Cemiyeti ve yerel medyamız sayesinde Önce Yaya projemiz kısa sürede geniş kitleler tarafından duyuldu.
Proje görsel kimliği
Bildiğim kadarıyla ülkemizde ilk kez bir proje için Görsel Kimlik geliştirmiştik. Görsel hafızada kalıcı bir etki bırakması için proje boyunca tüm materyallerde bu kimlikte belirlenen standartları kullandık. Bugün kullanılan sarı renkli yaya logolu geçitlerde bu görsel kimliğin izlerini görebiliyoruz.
Yaygınlaştırma çalışmaları
Proje sırasında yaya öncelikli trafik kültürünün yerleşmesini sağlamak üzere “Yaya Önceliği ve Güvenliği Projesi” konulu bir Valilik Genelgesi yayımladık. Bu Genelgede, toplumda bir davranış ve bakış açısı değişikliği oluşturmayı amaçlayan projenin hedeflerine ulaşabilmesi için, gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetlerin, ilimizdeki kamu kurumları, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları tarafından sahiplenilerek sürdürülmesi gerektiği vurgulanıyordu.
Söz konusu Genelge ile yerel kurumlarda başlatılan bilgilendirmelerin beraberinde, proje süresince Antalya’daki kurumlarda görev yapan sürücülere ve gönüllü vatandaşlara araçlarına yapıştırmak üzere proje logolu ve “Önce Yaya” yazılı çıkartmalar dağıtıldı.
Bu çıkartmalar benim gibi birçok arkadaşın ve kamu kurumlarında görevli araçların camında bugün hâlâ durmaya devam ediyor.
Kıymetlendirme çalışmaları
Kıymetlendirme, projenin sonuçlarının değerini ve etkisini artırmak üzere geliştirilen stratejidir. Böylece bilginin ekonomik ve sosyal değere dönüşümü sağlanır. Yenilik Transferi projeleri, proje çıktılarının ve sonuçlarının proje bittikten sonra da kullanımını garanti edecek bir yaygınlaştırma ve kıymetlendirme planı ve stratejisi içerirler.
Sonuçların kıymetlendirilmesi adına, proje kapsamında hazırlanan basılı eğitim materyalleri, Valilik Makamının yazıları ile 2014 yılı Ocak ayında Antalya’daki tüm Kaymakamlık ve Belediye Başkanlıklarına, Şubat ayında ise 80 il valiliğine gönderildi.
Çok geçmeden birbiri ardına önce Antalya’nın ilçeleri Kemer, Alanya ve Manavgat‘ta, ardından diğer illerimiz (Bolu, Sivas, Burdur, Niğde, Çanakkale, Batman, Hatay, Aydın gibi) ve ilçelerimizde (Marmaris, Tire gibi) önce yaya ile ilgili etkinlikler ve uygulamalar başlatıldı.
CEUPA web sitemizde projeyle ilgili yaptığımız son haberi, Önce Yaya Projesi Tüm Türkiye’ye Yayılıyor başlığıyla yayımladık.
Daha sonra bu proje çıktıları ve projeden elde edilen sonuçlar İl Emniyet Müdürlüğümüz tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı’na iletildi.
2014 yılında Valiliğimiz tarafından ildeki kurumlara gönderilen bir yazıyla, yaya önceliği uygulamalarının sürdürülmesi istendi.
Diğer illerimiz yanısıra, Antalya İl Emniyet Müdürlüğü de, 2015 ve 2017 yıllarında yaya önceliği konusunda denetim ve ödüllendirme gibi çalışmalar yapmaya devam etti.
Zamanı gelmiş bir fikir, gücünü gösteriyor, başlatılan yenilik adım adım yayılıyordu.
Sürdürülebilirlik
Ülkemizde yerelde uygulanan Avrupa Birliği projelerinin en zayıf yanı, çoğu zaman “yorgan gitti, kavga bitti” deyimini hatırlatır tarzda sona ermeleri ve sürdürülebiliklerinin sağlanamayışıdır. Önce Yaya Projesi bu duruma bir istisna olmanın ötesinde, İçişleri Bakanlığı’nın konuyu sahiplenmesi sayesinde, kalite unsurları bakımından Avrupa’da bile eşine az rastlanır örnek bir proje niteliği kazanmış oldu.
Unutulup gitti sanılabilir. Ancak asıl unutulmaması gereken, toplumda davranış değişikliği yaratmanın uzun soluklu bir süreç olduğu ve her değişimin mutlaka bir arka planının olduğudur.
Projenin tüm kurgusunu ve gerçekleştirilen bütün faaliyetleri burada sıralamam elbette mümkün değil; buna gerek de yok! Ancak “Önce Yaya” projesinin, yaya önceliğinin yaygınlaşması için Avrupa’nın ve dünyanın her kentinde uygulanabilecek kapsamlı bir model sunduğunu söyleyebilirim.
Önce Yaya maskotu
Projelerde bazen gülümseten olaylarla da karşılaşırız. Planlanan ile uygulanan birçok kez birbirini tutmaz. Siz bir şey hayal edersiniz, fakat hiç beklemediğiniz bambaşka bir sonuçla karşılaşabilirsiniz.
Yaya önceliğine toplumun ilgisini sempatik bir yoldan çekmek üzere projede bir maskot uygulaması planlamıştık. Özellikle Barselona’da yaya önceliğine dikkat çeken maskot uygulamalarının videolarını izlemiştim. Gayemiz, gönüllü veya görevlilerin ışıksız yaya geçitlerinde maskot kıyafetiyle yapacağı pandomim gösterileri sayesinde dikkatlerin yaya önceliği kuralına çekilmesiydi. Maskotun araçları durdurup, yayalara eşlik ederek karşıdan karşıya geçirmesini sokaktaki insanlar izlerken öğrenecek, ardından belki bu ilginç gösteriler TV’ler aracılığıyla daha geniş kitlelere ulaşacaktı. Bu görevi üstlenen Emniyet Müdürlüğümüz, maskotumuz “sarı adamı” pilot cadde açılışına yetiştirmeyi başarmıştı.
Ancak o günün fotoğraflarında gördüğünüz sarı adamın ne çektiğini kimse bilmiyor. Cadde açılışı için kurdela kesildikten sonra bir arkadaşı gelip bana şu sözleri söylemeseydi ben de bilmeyecektim. “Baki Bey,” demişti “maskot arkadaş içeride sıcaktan nefes alamıyor, kıyafeti çıkarsa olur mu?”
Çuha gibi kalın bir materyalden yapılmış kıyafetle Antalya’nın sıcağında uzun süre kalmak mümkün değildi. Ajansın bu materyali seçmesinin de kendine göre haklı bir gerekçesi vardı: Maskotumuz yaya önceliğiyle ilgili her etkinlikte fotoğraflara girecekti ve dik duran bu kıyafet sayesinde kırışıksız ve düz bir görünümle görüntü verecekti. Projede öngördüğümüz pandomimleri yapamadı ancak gerçekten de sarı adam, yaya önceliği kuralıyla ilgili sonraki birçok etkinlikte onlarca fotoğrafta ilgi çekmeye devam etti.
Birkaç yeni öneri
Kazanıma dönüşebilmesi için bir uygulamayı başlatmak kadar sürdürülebilirliğini sağlamak da önemlidir. Bazı yaratıcı fikirler bunu sağlamada çok işe yarayabilir.
Bu önerilerime geniş olarak “Önce Yaya Uygulamalarının Hızla Yerleşmesi İçin Öneriler” başlıklı diğer yazımda yer veriyorum. Ancak burada da başlıklar halinde kısaca değinmek istiyorum. Açıklamalar için lütfen izleyen sözkonusu yazımı okuyun.
1- Pandomim
Işıksız yaya geçitlerinde pandomim gösterileriyle kamuoyunun dikkati yaya önceliği konusuna çekilebilir.
2- Pankart
Görsellerde dikkatinizi çekmiş olabilecek “dur” ikazı anlamı taşıyan sarı renkli önce yaya pankartının geçişler sırasında yayalar tarafından sürücülere doğru tutarak kullanılması güçlü bir etki bırakacaktır.
3- Önce Yaya çıkartmaları
Önce Yaya yazan logolu çıkartmalar çoğaltılarak özellikle araçlarda ve ilgili mekânlarda kullanılırsa, görsel hafızada bırakacağı etkiyle devamlılığa katkı sağlayacaktır.
4- Zebra çizgileri
Yerel yönetim birimlerimizce şehir içlerindeki yaya güzergâhları üzerindeki tüm yaya geçitlerinde zebra işaretlemelerin yapılması önemli bir zorunluluk. Ayrıca yükseltilmiş yaya geçitleri, araçla yaklaşırken yavaşlamayı alışkanlık haline getirmede etkili sonuçlar vermektedir.
4- Uyarı işaret ve levhaları
Işıksız yaya geçitlerine yaklaşırken işaret ve uyarı levhalarının çeşitlendirilmesi ve artırılması, eski alışkanlıklardan vazgeçilmesine yardımcı olacaktır.
5- Bilgilendirmeler
Bir kez duyuruldu diye herkesin o kuralı artık nasılsa bildiğine veya bileceğine kesin gözüyle bakmaktan vazgeçerek bilgilendirmelerin çeşitli araçlarla sürekliliği sağlanmalı.
Teşekkür
Projelerin başarısı elbette ekiplerin başarısıdır. Koordinatörlüğüm sırasında Vali Dr. Ahmet Altıparmak ile Vali Yardımcılarımız Recep Yüksel ve Mehmet Yavuz en çok desteğini gördüğüm kişiler oldu. Onların desteği olmadan projemiz bu başarıyı elde edemezdi; kendilerine şükran borçluyum.
Bu süreçte benimle birlikte CEUPA ekibinde görevli mesai arkadaşlarım Ahmet, Emre, Kuten, Mehmet ve Kemal Beyler ile Berna, Meryem, Esra, Özlem, Pınar ve Tuğba Hanımların, yanısıra yukarıda andığım diğer ortak kurum yöneticilerinin ve Proje Yürütme Ekiplerinde görev alan personelin, herkesin farklı düzeylerde projeye katkıları oldu. Başvurudan, raporlamaya, görsel kimlik tasarımından kapanış konferansına, her bir aşamada birçok insanın emeği var. Pilot alanlarda görev alan trafik polisinden, cadde düzenlemelerini yapan teknisyene, ilkokul bahçelerine yapılan trafik parklarında çocuklara yaya önceliği kuralını öğreten ilkokul öğretmeninden, sürücü adaylarına önce yayayı anlatan kurs eğitmenine, aracının önüne veya ıslak mendillerin üzerine ‘Önce Yaya’ yazdıran işletmeciye kadar bu işe gönül veren sayısız insan çalışmalarımızı özveriyle destekledi. Onlar olmadan da bu başarı kazanılamazdı. Hepsini burada sıralamam mümkün değil ancak her birine tekrar teşekkür ederim.
Ayrıca, öncelikle İçişleri Bakanlığımız ve Emniyet Genel Müdürlüğümüz bünyesinde ve 81 ilimizde ve yüzlerce ilçemizde bu konuda çalışan, Yaya Öncelikli Trafik Yılı ve Trafikte Yaya Önceliği Bilincinin Oluşturulması Kampanyasının başlatılması ve uygulanmasına emek veren tüm yetkililerimize, personeline ve tüm öncü vatandaşlarımıza teşekkür etmek isterim.
Sosyal medyada @onceyaya
O günlerden bugüne dek sosyal medyada da #önceyaya etiketiyle konuyu gündemde tutmaya çalıştım. Beni yalnız bırakmayarak destek veren yüzlerce @onceyaya takipçisine de buradan teşekkür ederim. Antalya yanısıra faklı il ve ilçelerimizde yıllardır birbiri ardına süren, haberler, görseller ve mesajlarla paylaştığımız çalışmaların hemen her birini @onceyaya Twitter hesabından takip edebilir, isterseniz siz de katkıda bulunabilirsiniz.
Eğitimlerde “Önce Yaya” örneği
Bu ayın (Temmuz 2019) sonunda Antalya’da hekimlerimiz ve sağlık çalışanlarına yönelik olarak “Avrupa Birliği Projeleri ve Proje Hazırlama Teknikleri” konulu 2 saatlik bir seminer vereceğim. Bilgilendirmeleri, proje öyküleri ve onlardan elde edilen çıkarımlarla zenginleştirmenin yetişkin eğitiminde çok etkili bir yöntem olduğunu biliyorum. Ayrıca hikayeler, ciddi ve karmaşık bilgilerin anlaşılabilir bir düzene sokulmasını ve bunların kategoriler halinde muhafaza edilmesini kolaylaştırıyor. O nedenle, sözkonusu seminerde ve sonrasında, konuları “Önce Yaya” proje öykümüz üzerinden yeni bir içerikle anlatmayı planlıyorum. Böylece hem gerçek bir örnek üzerinden proje hazırlama ve uygulama tekniklerini anlatmış olacağım, hem de yaya önceliği kuralına yeni bir yöntemle dikkat çekmeye devam edeceğim.
Son söz
Avrupa Birliği’ne adaylık sürecindeki en önemli kazanımlarımızdan biri, yerelde uygulanan projelerle AB standartlarını yakalayışımızdır.
Toplumsal kurallara uymak, birbirimize değer vermektir. Birbirimize değer vermek ise toplumumuzu yüceltmek ve sonuçta toplum olarak yücelmektir.
Önce yaya uygulamaları, uygar dünyayla bütünleşmemiz için elde ettiğimiz eşsiz bir kazanım olma niteliği taşıyor. Asla vazgeçmemeli, uygulayarak örnek olmalı, herkesi teşvik etmeliyiz.
Bizim de yaya geçitlerinden gözümüzü kapayarak geçebileceğimiz günler mutlaka gelecektir; ancak bir süre daha gözümüzü dört açmaya devam etmemizde fayda olduğunu unutmayalım! :)
Yeni yazılarda görüşünceye dek “öğrenmeye devam edin”!
___________________
(*Bu yazı Baki Karaçay’ın “AVRUPA BİRLİĞİ PROJELERİ— Nedir? Neden, Niçin, Nasıl Hazırlanır ve Uygulanır?” adlı kitabından derlenerek yayımlanmıştır.)
Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz