Dergimizin bu sayısının konuğu Baki Karaçay, 2009 yılından beri Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinasyon Merkezi’nin yöneticiliğini yapıyor. “Yaya Öncelikli Kent Antalya” gibi birçok Avrupa Birliği projesinin, Antalya Valiliği adına Uluslararası Koordinatörlüğünü yürüttü.
2008 yılında Ziyaretçi Araştırmacı olarak bir süre ABD’de bulundu. İçişleri ve Avrupa Birliği Bakanlıkları tarafından belgeli Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni olarak üniversitelerde, yerel yönetim, kamu ve sivil toplum kuruluşlarında Türkçe ve İngilizce kurs ve seminerler veriyor.
Mühendislikten gelen ve Kamu Yönetiminde Master derecesi bulunan Karaçay’ın, uzun yıllar edindiği deneyimlerini de aktardığı “Merkezi Yönetimin Avrupa Birliği’ne Uyum Çalışmalarının Yerel Düzeyde Örgütlenmesi” konulu bir master tezi var. Ayrıca kayak ve fotoğraf eğitmenliği yapıyor.
Akdeniz Kültürlerarası Uyum Derneği AKUD’un zamanı gelmiş çok güçlü bir girişim olduğunu düşünüyor. Kuruluşundan beri, önemli düzeyde ilgi ve destek bulacağına ve çok önemli çalışmalara imza atacağına inanıyor. Antalya’da Avrupalılık bilincinin güçlenmesine katkı sağlaması noktasında CEUPA ile misyonunun örtüştüğünü ifade ediyor.
Okurlarımız için sorularımızı yanıtladı.
1- AB’yi ve Türkiye için ifade ettiği yeri nasıl yorumluyorsunuz?
“Çağdaş uygarlık düzeyinin bugünkü karşılığı”
Avrupa Birliği’ni, varoluş amaçlarını ve değerlerini gerçekleştirmeyi başaran, üye devletlerin ve vatandaşlarının çıkarlarına hizmet eden kurumsal bir çerçeveye sahip, sürekli gelişen ve kendini yenileyen dinamik bir ulusüstü örgüt olarak görüyorum. Türkiye için, modernleşmeyi, gerisinde kalmayı istemediğimiz çağdaş uygarlık düzeyinin bugünkü karşılığını ifade ettiğini düşünüyorum.
2- Türkiye neden AB’de olmalı? Bunun Ülkemiz için sağlayacağı yararlar nelerdir?
“Uluslararası demokratikleşme mekanizmaları”
Türkiye, siyasal, ekonomik ve sosyal yönden uygar batı dünyası içerisinde konumunu koruyabilmesi ve bu doğrultuda gelişmiş dünyanın parçası olma çabasını sürdürebilmesi için Avrupa Birliği’nde olmalıdır. Türkiye’nin uluslararası demokratikleşme mekanizmalarıyla kenetlenmesini ve kendi içinde demokratik kurumsal yapılanmasını sağlaması, AB’de olmasının sağladığı en önde gelen yararlardır bana göre. Zira AB sürecimiz, kültürel veya kimliksel değişimden ziyade bakış açımız, kurumsal yapılanmamız ve yaşam kalitemizle ilgilidir.
3- AB ile bütünleşmesini hızlandırma yönünde Türkiye sizce bundan sonrası için neler yapmalıdır?
“Toplumsal davranış değişimi”
Politik tartışma ve iniş-çıkışları bir yana bırakırsak, AB’nin üyelik için Türkiye’den demokratik kurumsal yapılanmasını ve o yapılanmasının arka temelini oluşturan zihniyetini dönüştürme yönünde bir adaptasyonunu şart koştuğunu söyleyebiliriz. Bu perspektiften baktığımızda, Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinin getirdiği yükümlülükler, yalnızca yasal düzenlemelerden ibaret bir dışişleri meselesi olmayıp, uygulamada beklenen toplumsal “davranış değişimini” de içermektedir. Bunda, kamusal işleyiş mekanizmalarının uygun şekilde kurumsallaşmasının büyük önemi mevcuttur. Bunun için Türkiye’nin, evrensel, anayasal-yasal çerçeveden üretilmiş ve Avrupa sathında paylaşılan ilkelere dayanan AB müktesebatına uyum sürecini tamamlaması gerekmektedir.
4- Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinde Antalya Valiliği olarak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Bu doğrultuda Avrupa Birliği Projeleri Koordinasyon Merkezinden bahseder misiniz?
“Reformların hayata geçirilmesi”
Elbette. Ülkemizin AB katılım sürecinin, sadece merkezi yönetimi değil yerel düzeyde faaliyet gösteren yönetimleri ve toplumun tüm kesimlerini içine alan kapsamlı bir süreç olduğunu biliyoruz. Bu itibarla, Antalya’da AB mali kaynaklarının daha etkin kullanılması yanısıra, gerçekleştirilen yasal ve idari reformların tam olarak hayata geçirilmesi, kamuoyu nezdinde AB’ye üyelik sürecimizin daha sağlıklı anlaşılabilmesi, yanlış yorum ve önyargıların ortadan kaldırılması gibi konularda çalışmalar yapmakta, Valilik olarak AB ile ilgili konularda, özellikle projelerde yerel kurumlarımızla işbirliği içinde çalışmakta, onlara etkin biçimde destek vermekteyiz. Gerçekleştirdiğimiz çalışmaları, “projeler”, “eğitimler” ve “etkinlikler/organizasyonlar” diye 3 başlık altında toplamamız mümkün.
“Sosyal yaşama dair temel değerlerin iyileştirilmesi”
CEUPA ekibi olarak yürüttüğümüz Avrupa Birliği projeleriyle sosyal yaşama dair temel değerlerin iyileştirilmesi yönünde Ülkemize katkı sağlamayı amaçlıyoruz. Örneğin 2013 yılında tamamladığımız “Önce Yaya” sloganıyla tanınan yenilik transferi ve mesleki eğitim projesi ile yaya öncelikli trafik kültürünün Türkiye’de tanınmasını ve uygulanmasını başlatmayı amaçladık. Tabi bu çalışmaları yerel ve uluslararası birçok ortak kurumla işbirliği içerisinde gerçekleştiriyoruz.
Aynı zamanda, yerel düzeyde birçok kamu ve sivil toplum kuruluşumuza, eğitim kurumlarımıza, benzeri birçok uygulamanın projelendirilmesi yönünde ekip olarak teknik destek veriyoruz. Fikirlerini projeye dönüştürmelerine, ortak bulmalarına ve proje uygulamalarını program kurallarına göre yürütebilmelerine yardımcı olarak, ilin dinamiklerinin bu sürece katkı sağlamalarını teşvik ediyoruz. Bu sayede Antalya’da birçok çalışanın Avrupa ülkelerine hareketlilik gerçekleştirmesine, AB kentleriyle bilgi, deneyim ve teknoloji paylaşımı imkânı bulmasına, ayrıca kamu yönetiminde ve sivil toplumdaki yeni gelişmeleri Avrupalılık boyutuyla İlimize taşımasına fırsat yaratmış oluyoruz. Valilik olarak böylece uyguladığımız projelerle örnek ve öncü olurken, diğer yandan, edindiğimiz bilgi ve deneyimlerimizi aktardığımız eğitimler aracılığıyla da, kurumlarımızda planlı ve projeye dayalı çalışma kültürünün yaygınlaşmasına katkı veriyor, İlimizde bu doğrultuda kurumsal kapasitenin ve insan kaynağı kapasitesinin güçlenmesine katkı sağlıyoruz.
5- Ülkemizde yürütülen AB proje çalışmaları sizce yerele ne tür kazanımlar sağlıyor?
“Toplumda güçlenen farkındalıkların sonuçları”
Yerel düzeyde AB hibelerinin kullanılmaya başlandığı son on-oniki yıla bakarak aslında bu çalışmaların etkisini ve yarattığı değişimi görebiliriz. Adaylık sonrasında AB hibeleriyle yerelde uygulanan projeler sayesinde toplumda güçlenen farkındalıkların artık sonuçlarını yakından hissetmeye başladık. Somut örnekler vermek gerekirse, örneğin birçok hibe programının konusu olan “kadına karşı şiddetin önlenmesi” bağlamında oluşan farkındalık sayesinde, on yıl önce “töre cinayeti” diye haberler okuyan toplum yerine bugün kitlesel tepi veren bir topluma dönüştük. Yine AB hibe programlarının konu ve amaçları doğrultusunda engellilerin herkes gibi kamu hizmetlerinden yararlanabilmelerini ve sosyal yaşamla entegrasyonunu sağlayıcı tedbirler, her geçen gün daha çok vurgulanmaya, eksiklerimiz daha çok dikkat çekmeye başladı.
“AB projeleriyle yaratılan değişim”
Bu açıdan baktığımızda, aslında katılım sürecimiz, AB projeleriyle yaratılan değişim ve bunların hayatımıza getirdiği kazanımlar doğrultusunda güçlü biçimde işliyor ve sosyal yaşama dair temel değerlerde çağdaşlaşma yönünde iyileşmeler devam ediyor. Bunda yerel düzeydeki proje çalışmalarının etkisi çok büyük. Zira yerel düzeydeki proje çalışmaları, merkezi düzeyde yapılan reformların günlük yaşantımıza bizzat uygulanması anlamını taşıyor. Yaşam kalitemizin Avrupa standartlarına erişmesi yönünde yaşadığımız diğer değişimler de artık her yerde her vatandaşımız hayatına sessizce girmeye başladı. A sınıfı enerji verimliliğine sahip çevreci, tasarruflu, nitelikli yeni nesil cihazlar pazara sunulmasından, numara değiştirmeden GSM operatörümüzü değiştirebilme kolaylığı, hatta yargı reformlarıyla Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getirilmesi gibi birçok uygulama, AB kriterleri doğrultusunda hukuksal ve sosyal düzenlemelerin gerçekleştirilmesinin sonucu, yani Ülkemizin yaşadığı AB’ye uyum sürecinin kazanımları arasındadır.
6- AB üyesi olduğumuzda AB üyesi olan başka bir ülkenin bürokratı olmak ister misiniz? Neden?
Hayır. Başka bir ülkenin bürokratı olmak için yetiştirilmedim. Türkiye adına AB ülkelerinde diplomatik görevler olabilir.
7- İş dışında sosyal faaliyetlerinizden de kısaca bahseder misiniz?
Tabi. Lise yıllarımdan beri kışları kayak yaparım, son yıllarda doğa yürüyüşü ve dağcılık faaliyetlerine de katılıyorum. Antalya’nın fotoğrafla ilgili tek derneği olan Antalya Sinema ve Fotoğraf Amatörleri Derneği ANFAD’da fotoğraf çekim teknikleri seminerleri veriyorum. Proje eğitimlerinde de kayak ve dağ görsellerini kullanıyorum, bu sayede daha eğlenceli bir öğrenme ortamı elde ettiğimizi düşünüyorum. Ayrıca ortaokul yıllarımdan beri de bağlama çalarım.
Not: Bu yazının Türkçe ve Almanca olarak yayımlandığı Harmoni-e Dergisinin dijital versiyonunu okumak isterseniz buraya tıklayın.
Yeni yazılarda görüşmek üzere…
Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz