Bilgi okuryazarlığı asıl konumuz olmakla birlikte, bu noktaya gelmemize neden olan etkenlerden bahsederek giriş yapalım.
Okuduğunuz kitapları veya izlediğiniz sinema filmlerini bir süre sonra unutmuş olduğunuza tanık oluyor musunuz?
Hemen endişelenmeyin! Bu konuda yalnız değilsiniz. Ne yazık ki gittikçe yaygınlaşan ve artık bilimsel araştırmalara konu olan bir durum bu.
Neden unutuyoruz?
Günümüzde yaygın olan bu genel unutkanlığın nedenini öğrendiğinizde eminim şaşırmayacaksınız:
Evet, İnternet.
Aslında hafızalarımızın zayıflamasının daha önceki önemli nedeni olarak, alfabenin icadı ve “bilginin yazıya dökülmüş olması” açıklanıyor. Zira tarihçiler, matbaanın icadı döneminde de unutkanlıkla ilgili günümüzdekine benzer tartışmaların alevlendiğini hatırlatıyorlar.
Bir süre önce okuduğunuz bir romanı ikinci kez elinize aldığınızda, okuduklarınızın çok azını hatırladığınızı göreceksiniz. Önce bilginin yazıya dökülerek saklanabilmesi, ardından bilgisayarlar ve İnternet, artık birçoğumuz için beynimizi bir depolama aracı olmaktan çıkarmış durumda. Bizim adımıza saklayıp hatırlaması için İnternet ve dijital cihazlara güveniyoruz.
Dijital cihazlara güveniyoruz
Bilgisayarda bir şey yazarken istediğimiz değişikliği kolaylıkla yapabiliyoruz. Bir yazıyı elle kaleme alırken veya daktilo ile yazmak zorundayken, bu mümkün müydü? Değildi. Yazacaklarımızı sırasıyla akılda tutmak zorundaydık. Bilgisayar ve İnternet’in hafızamızı tembelleştirdiği inkâr edilemez.
İkibinli yılların başlarında özellikle birlikte çalıştığım iş arkadaşlarım arasında genel bir unutkanlığı gözlemeye başladığımda, bunun nedeninin iş yerimizin çok yakınındaki baz istasyonu olabileceğini tartıştığımızı hatırlıyorum. Meğer neden daha farklıymış ve bilinen bir adı varmış: Dijital unutkanlık. Şimdi artık kimsenin bu durumu pek yadırgadığını görmüyoruz. Pek tartışma konusu olduğuna da rastlamıyoruz. Hafızanızı yoklarsanız, siz de büyük ihtimalle o yıllara ait ilginç anı ve bulgularınızla karşılaşabilirsiniz.
Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür
“İnsan hafızası unutma özürlüdür” anlamına gelen ilginç bir atasözü, başlıktaki.
Binlerce yıl boyunca birçok bilginin yalnızca sözlü gelenekle kuşaktan kuşağa aktarılabildiğine bakınca, insan hafızasının tarih boyunca sürekli bir yıpranma yaşadığı sonucuna varabiliyoruz.
Ayrıca, İnternet ile birlikte, hafıza kültürümüz ve düşünce yöntemlerimizin yeniden şekillendiğini görüyoruz.
İnternet, iletişimdeki kısıtlamaları ortadan kaldırdı. Cebimizde taşıyabildiğimiz cihazlarla yüksek çözünürlüklü canlı yayın yapabiliyor ve izleyebiliyoruz. Geniş kitlelerin ulaşabildiği dijital değişimle medya alışkanlıklarımız farklılaştı.
Birileri bizim farkında olmadığımız, en önemli(!) ihtiyacımızı bizden önce keşfetmiş olacak ki sosyal medya dediğimiz platformlar anında milyarlarca insanın hayatında yer edinmeyi başardı.
Nereden çıktı bu sosyal medya?
Eskisi kadar kimse bilgi istiflemenin peşinde değil artık! Sınırlı sayıda sözcüklerle aktarılabilen kısa mesajlar ihtiyacımızı karşılıyor. Hatta fazlası, artık fazla geliyor.
Hepsini toplasak bir kitap sayfasını doldurmayacak, ardı ardına atılan birkaç tweet’ten oluşan zincirler “bilgi seli(!)” olarak adlandırılıyor.
Çevremizde olup bitene bakın: Günümüzde artık bırakın geçen yılları, daha geçen hafta okuduklarımızın, hatta konuştuklarımızın, duyduklarımızın çok azını hatırlayan bir türe dönüştük. Unutarak yol alıyoruz.
İnternet veya Z kuşağı
Sözünü ettiğimiz durumu daha iyi kavramak için, 2000 yılından sonra dünyaya gelmiş, Z kuşağı denen (milenyum kuşağı veya İnternet kuşağı olarak da adlandırılmaktadır) bireylerin oluşturduğu nesli tanımanın mutlaka yararı olacaktır.
Dijital dünyanın içine doğup onunla büyüyen Z kuşağı, teknolojiyle iç içe yaşıyor ve istedikleri zaman ulaşabilecekleri öğrenim araçlarına tutkuyla bağlılar. Bilgiyi depolamıyorlar, ancak bilgiye ulaşmada güçlük çekmiyorlar. Konulara uzun uzadıya ve derinlemesine girmiyorlar. Çabuk tüketiyorlar. Harcamaya ve tüketime odaklılar, tasarruf ve tedbire gerek görmüyorlar. Sadakatleri çok düşük seviyede. Bununla birlikte, el, göz, kulak gibi motor beceri senkronizasyonları yüksek düzeyde. Sorgusuz yaşıyorlar, pratikler ve buluşçular. Yaşamlarında otorite kavramının önemi yok. Ancak gerektiğinde kurulu sistemlerin veya yapay zekanın onlar adına karar vermesine alışık davranıyorlar.
Bilgi çağı ve bilgi okuryazarlığı
Kitap okumanın veya sinema filmi izlemenin, tüm bunlara rağmen sağladığı kazanımlar, bu yazının konusu değil. Üzerinde durmak istediğim konu, bilgi okuryazarlığı. Unutkanlığı bir yana bırakıp, biraz da bu dönüşümün bizi getirdiği bir duruma, günümüzde İnternet ve bilgi ile etkileşimimize bakalım.
İnternet ve cep telefonunun henüz hayatımıza girmediği üniversite yıllarımda, gelecek “bilgi çağı” olacak diye umutlandırılıyor, seviniyorduk. Şimdi görüyoruz ki aslında gireceğimiz söylenen o çağ bir bilgi bombardımanı çağı imiş. Bilgi her yerde, kolay erişilebilir, yığınla, ucuz…
Bilgi çağı ve bilgi bombardımanından bahsedebildiğimiz gibi artık bilgi kirliliğinden de bahsedebiliyoruz. Aslında bilginin bize gösterdiği çok önemli bir niteleme daha var: Bilgi okuryazarlığı.
Günümüz koşullarının bizleri artık bilgi sahibi olmaktan çok bilgi okuryazarı olmaya yönlendirdiğini görüyoruz. Bilgi sahibi olabilmek için insanlar yüzyıllar boyunca bilgiyi kafasında depolamaya çabaladı. Olur olmaz bir sürü şeyi ezberledi. Arka planda depolaması gerektiğine inandığı bilgileri de kaydetti; kitaplıklara, kütüphanelere istifledi.
Ancak artık kafamız ve kütüphaneler dışında bilgiyi depolayabildiğimiz yeni araçlar gelişince, işin şekli de değişmeye başladı. Hal böyle olunca, zihinlerimiz yeni bir işlev üstlenmeye başladı: Bilgi okuryazarlığı.
Bilgi okuryazarlığı
Bilgi okuryazarlığı ile kast edilen, bilgi gereksinimini fark edebilme, bilgiyi bulma, bilgiyi değerlendirme, bilgiyi kullanma, bilgiyi iletebilme ve hatta bilgi üretebilme becerisi.
Buna göre, ihtiyaç duyulan bilginin kapsamını belirleyebilen, bilgi kaynaklarını ve çeşitli bilgi araçlarını etkin değerlendirme becerisine sahip, nasıl öğreneceğini bilen ve yaşam boyu öğrenme becerisine sahip, bilgiyi sınıflayıp, düzenleyebilen, işleyebilen ve saklayabilen kişiler, bilgi okuryazarı olarak değerlendiriliyor. Bilgi okuryazarı, aynı zamanda bilginin kullanımına ilişkin kültürel, sosyolojik, ekonomik, hukuksal ve siyasal konuları anlar, bilgiyi kullanarak sorunları çözer ve kararlar verir.
Şöyle bir düşününce, günümüzde gerçekte ihtiyaç duyduğumuz şeyin bilgi okuryazarlığından başka bir şey olmadığını ve aslında öğrenmediğimizin de bilgi okuryazarlığı olduğunu göreceksiniz. Bilgiyi ezberlemek yerine, işin kolayı var diyoruz, bilgiyi nerede ve nasıl bulacağımızı, bilgiyi nerede, nasıl, ne zaman kullanabileceğimizi, bilgiyi kimlere, nasıl iletebileceğimizi öğreniyor ve bu becerilerimizi geliştiriyoruz. Eğer bunlarda uzmanlaşıyorsak, o alanda bilgi üretimine de başlayabiliyoruz. Artık günümüzde değerli olan, erişilen bilgileri bir araya getirmek, onlardan anlamlı sonuçlar çıkarmak ve yeni bilgiler üretmek.
Güncel eğitim yöntemi
Bilgi okuryazarlığını kavramak özellikle eğitim yöntemlerinin güncellenmesi açısından önemli. Gelişen teknoloji ile birlikte öğrenme ortamları da değişip, dönüşüyor. Dijital dönüşüm, eğitimde yer ve zaman sınırlaması olmadan bilgiye erişimi mümkün kılıyor. Böylece yüzyıllar boyunca neredeyse değişmeden günümüze kadar gelmiş olan geleneksel “okulda ders” yönteminin büyük bir dönüşümün eşiğine geldiğini görüyoruz.
Günün gerisinde kalmamak için, yetişkinler olarak bilgi okuryazarlığı kazanmayı amaç edinebilmek önemli. Aynı zamanda çocuklarımız ve gençlerimizi ömür boyu eğitime ihtiyaç duyan öğrencilere dönüştürmek yerine, onlara bilgi okuryazarlığını öğretmek de önemli. Zira bu yüzyılda öğrencilerin eğitim sürecinin aktif bir parçası olması ve öğrenme süreci içerisinde rol alması yaşamsal önem taşıyor.
Öğretmenlerin rolü
Bunlarla birlikte, bilgi çağına uygun bir şekilde öğretmenlerin rolü de dönüşüyor. Öğrencilerin bilgi okuryazarlığı edinebilmeleri için onlara sadece kalıp yanıtlar vermek yerine, düşünme stratejileri öğretmek gerekiyor. Bilgiye götüren yolları bulma, bilgiyi kullanma, bilgiyi iletebilme becerisi kazandıracak stratejiler. Buna göre öğretmenler de artık bilgiyi depolayan ve kalıplar şeklinde aktaran değil, bilgiye en etkin yoldan erişim için yol gösteren, bilgiyi kullanma, iletme ve üretme becerisi kazandıran etkileyici birer kılavuz olarak konumlanıyor.
Öğrenci merkezli eğitim sistemi
Avrupa ülkelerinde eğitim sisteminde öğrenci kavramı yanısıra öğrencinin ve öğretmenin rolü artık çok farklı. Öğretmenin yalnızca anlatıp, öğrencinin de dinlediği anlayış yerini katılımcı sisteme bıraktı. İlkokul öğretmeni sınıfta yalnızca yönlendirici ve yol gösterici bir konumda bulunuyor.
Öğrenci merkezli denen bu yeni sistemde öğrenci öğrenme sürecine aktif olarak katılıyor, oyunlar oynayarak kendi kendine öğreniyor. Sorumluluk duygusu kazanması için çocukların bağımsız olarak bazı şeyleri yapabilmeleri sağlanıyor. Bu sistem tüm öğrencilerin başarısını artırdığı gibi, başarılı ve başarısız öğrenciler arasındaki seviye farkını azaltıyor; öğrencilerin ilgi ve kapasitesine göre doğru yönelndirilmesine imkan sağlıyor.
Küçük bir not:
Web’de günlük tutma anlamına gelen blog’lama (web log’dan türetildi) tam da bu yazıda bahsettiğim süreçte (ikibinli yıllarda) yaygınlaşmaya başladı. Milyonlarca kişi artık gözlemlerini, anılarını, fikirlerini ve ürünlerini, hafızası yerine, her yerden istediği zaman erişebileceği ve yeni şeyler ekleyebileceği kişisel blogunda depoluyor ve istediği gibi paylaşıyor. Siz de İnternet’te size ait bir platformunuz olsun isterseniz, bu rehberle kişisel bir blog açmayı düşünebilirsiniz.
WordPress sayesinde bu işlemin artık bir Facebook sayfası açmak kadar kolay olduğunu göreceksiniz. Ayrıca, blog yazmanın, sevdiğiniz ve bilgi okuryazarı olmak istediğiniz her konuda kendinizi geliştirmeniz için mükemmel bir araç olduğunu belirtmeliyim. Daha fazlası için Blog Nasıl Açılır? konulu yazımı okuyabilirsiniz.
Son söz
Yaşamın sunduğu fırsatlardan daha etkin yararlanabilmek için bilgi okuryazarlığı günümüzün en güçlü araçlarından biri. Bilgiyi kısa sürede bulup kullanarak ihtiyaçlara çözüm geliştirebilmek ve onu ihtiyaç sahiplerine uygun yöntemlerle aktarabilmek, sonuçta doğru adımlarla ilerlemenin ve mutlu bir yaşamın anahtarı olma özelliği taşıyor.
Yeni yazılarda görüşünceye dek “öğrenmeye devam edin!”
Katkı ve yorumlarınızı aşağıdaki kutucuklarda paylaşarak bu yazıyı zenginleştirebilirsiniz.
Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz