Sosyal / Kültürel

Çinli Düşünür Lao Tzu’nun Öyküsü: Yargılama Takıntısı

Çinli Düşünür Lao Tzu'nun Öyküsü

Üç bin yıl önce yaşamış Çinli düşünür Lao Tzu’dan aktarılan, hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında acele karar vermekten kaçınmamız gerektiğini anlatan kısa ve etkileyici bir öykü. Atı kaybolan yaşlı adam ve köylüler.

Lao Tzu’dan atı kaybolan yaşlı adam ve köylülerin öyküsünü aktaracağım bugün size. Dr. Wayne Dyer’in bir kitabında okuduğum günden beri unutmadığım bir ders içeriyor.

Hayli basit, fakat insanın dar görüşlülük problemini hatırlatması bakımından o denli çarpıcı bir hikâye. Koca bir gerçeği bu kadar iyi anlatan başka bir öyküye rastlamadım. Çoğu kişinin zaman zaman yeri geldiğinde anlatmak istediği bir öykü, ancak bu kadar mükemmel anlatması zor. Artık blogumdaki ufuk açan yazılar arasında bu öykünün de bir yeri olacak ve bundan sonra buradan okunmasını tavsiye edebileceğim.

İşte Lao Tzu’nun o meşhur, atı kaybolan yaşlı adam ve köylülerin hikâyesi.

Atı Kaybolan Yaşlı Adam ve Köylüler

Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Çok fakirmiş, fakat öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki bu adamın, kral bile onu kıskanırmış. Birçok defa kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.

“Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep.

Bir sabah at ortadan kaybolur

Derken köyde bir sabah kalkmışlar ki, at yok.

Köylü, ihtiyarın başına toplanmış.

“Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Bu fakirlikte böyle değerli bir şeyi nasıl koruyabilirsin? Krala satsaydın, istediğin kadar paran olurdu ve ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

İhtiyar “Bir karara varmak için acele etmeyin” demiş. Sadece ‘At kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yargınız ve sizin yorumunuz. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.

At bir gece ansızın döner

Ama aradan çok gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış, kendi başına dağlara gitmiş. Dönerken de, vadideki bir düzine yabani atı peşine takıp getirmiş.

Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.

“Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değilmiş, şimdi bir sürü atın oldu; adeta başına devlet kuşu kondu.”

“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin ama yargılamayın! Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç, tüm bildiğimiz yaşamın yalnızca bir kesiti. Yaşam bir kitap gibidir. Bir kitabın ilk cümlesinin ilk kelimesini okur okumaz o kitabı nasıl anlayabilir, tamamı hakkında yargıya varıp fikir yürütebilirsiniz?”

Köylüler bu defa ihtiyarla açıktan dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler.

İhtiyarın oğlu attan düşer

Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatağa hapsolmuş.

Köylüler gene gelmişler ihtiyara.

“Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler.

İhtiyar “Siz yargılama hastalığına tutulmuşsunuz, hep erken karar veriyorsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin yargınız ve yorumunuz. Ama acaba ne kadar doğru! Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez. Fakat siz her şey yaşanmış gibi sonuç çıkarıyorsunuz!”

Gençleri askere alırlar

Derken birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile ülkeye saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.

Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.

“Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.”

“Siz erken karar vermekten kurtulamıyorsunuz. Daima yargılıyor ve sonuç çıkarıyorsunuz” demiş, ihtiyar.

“Oysa ne olacağını kimse bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu Allah bilir.”

Öyküden çıkan ders

Lao Tzu, etrafına anlattığında öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış:

Yargılamayın ve acele karar vermeyin! O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Yaşamın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında yorum yapmaktan ve sonuç çıkarmaktan kaçının! Yargılama aklın durması halidir. Yargılayıp kararınızı verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısıyla gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karar vermeye ve bir sonuca varmaya zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Yargılamak, bir son nokta koymaktır. Oysa seyir asla sona ermez; bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, bir diğeri açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.

Uzun sözün kısası: Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının!


Lao Tzu hakkında

Lao Tzu (Lao Çu diye okunur), aslında Çince “Yaşlı Bilge” anlamına gelen iki sözcük. Ne zaman yaşadığı konusunda kesin bir tarih olmayan Lao Tzu, günümüzde Taoizmin kurucusu olarak kabul ediliyor.

Lao Tzu ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. 100’lü yıllarda bir Çin tarihçisi tarfından yazılmış bir eserde bulunuyor. Bu eserde, Lao Tzu adında (farklı adları da var) bilge birinin Çin’in Honan eyaletinde doğduğu yazar. Çin tarihinde en uzun ömürlü Hanedan olarak bilinen Cheou (Çu) hanedanı (M.Ö. 1028- M.S. 256) döneminde, saray arşivcisi olarak görev yapmıştır.

M.Ö. 650-350 yılları arasında, sözlü olarak nakledilen öğretilerin zaman içinde yazıya aktarılmasıyla oluşmuş Tao Te Ching adlı eserin Lao Tzu’ya ait olduğuna inanılır. Ancak eserle ilgili olarak yapılan araştırmalar, eserin birden fazla yazarının bulunduğunu ve metne zaman içinde ilaveler ve düzeltmeler yapıldığını ortaya koymuştur.


Yeni yazılarda buluşuncaya dek “öğrenmeye devam edin”!

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz