Gezi / Doğa

Prag —Orta Avrupa’da Bir Masal Diyarı

Prag Charles Köprüsü

Prag: Zarif köprüleri, şapkalı kuleleri, ihtişamlı kalesi ve tapınaklarıyla sizi geçmiş çağların efsanevi görkemine götürürken, müzeleri, kütüphaneleri, galerileri, kafeleri ve barları ile Avrupa kültür ve sanatının dolu dolu yaşandığı masal gibi bir şehir.

Prag hakkında bilgi edinmek istiyorum diyorsanız, doğru adrestesiniz. Prag seyahatimden bahsettiğim bu yazının devamında Prag’a gitmek isteyenlerin ihtiyaç duyacakları bilgileri içeren ve Prag’da gezilecek yerleri tanıtan bir Prag Gezi Rehberi de bulacaksınız.

Doğrudan Prag Gezi Rehberine geçmek istiyorum.

İlk izlenimler

Prag hava alanına inişimizden sonraki bir saat içinde hava yolları yanısıra, kara (otobüs) ve demiryolu trafiğini de gözleme şansına sahip oldum. Her üçünde de bütün anonsların düzenli olarak Çek dili yanısıra İngilizce yapılması ilk dikkatimi çeken şey. Demek ki Çekler misafirlerinin ihtiyaç ve sıkıntılarını önemseyerek davranabilecek kadar gelişmiş diye düşünüyorum ister istemez. Belki kulağa basit gelen bir ayrıntı ancak gerçek anlamda bir “hoş geldin” bu.

Hava alanından merkezi tren istasyonuna götüren otobüsle yol alırken taze gözlerle etrafı izliyorum. Trafikte yerdeki çizgilerin gerçekten iş yapması, ikinci gözlemim. Araçlar kendi şeridinde seyrediyor, şehiriçi taşıt trafiği kusursuz akıyor. Prag’daki yoğun raylı ve elektrikli hatların bunda elbette büyük etkisi var, ama gözlemim sonuçta kurallarıyla işleyen bir kentiçi düzene girdiğimizi hissettiriyor. Diğer Avrupa başkentleri ile karşılaştırınca, yoğun bir bisiklet kullanımı yok Prag’da, ancak #önceyaya kuralı burada da yerleşmiş.

Bir şehrin trafiği önemli bir gözlemdir. Böyle düşünmemin nedenine şu tweet ile değinmiştim:

Uygarlık, kentlilik bilinciyle doğrudan ilişkilidir. Trafikte diğerlerinin haklarına saygı gösterebilme erdemini geliştirebilmiş insanların, bu saygıyı yaşamlarının diğer alanlarına da kolayca yansıttıklarına tanık olursunuz. Bu konuyla ilgili paylaşımlarım için @önceyaya hesabımı takip edebilirsiniz.

“Dıkuyi” (yazılışı děkuji), öğrendiğim ilk ve tek Çekçe sözcük. Anlamı: Teşekkür ederim.

Prag’da iklim

Mart’ın son haftası. Mevsim kış. Hava soğuk ve kapalı. Bu arada not etmekte fayda var: Prag’ın iklimi Türkiye’den çok farklı seyrediyor. Uzun yıllar ortalaması hava sıcaklığı, tüm yıl boyunca yalnızca 0 °C  ile 20 °C arasında değişiyor. Yani ne kışın pek sıfırın altına iniyor, ne de yazın 20 dereceyi geçiyor; ne kışın çok soğuk, ne de yazın çok sıcak. Dolayısıyla yaz aylarında gidecekseniz, sıcak olur diye aldanmayın; Prag’da yıl boyunca adeta Antalya’nın kış mevsimi yaşanıyor.

Prag’ın deniz seviyesinden yüksekliği 200 – 400 m arasında. Temmuz ayında ortalama 70 mm yağış alıyor. Yılın en kurak ayı ise 19 mm yağışla Şubat.

Çek treni

Yürüttüğümüz VOLFIRE isimli Avrupa Birliği projesinin planlı Ulusötesi Yönetim Toplantısı için ekip olarak önce Prag havaalanına, oradan otobüsle Merkezi Tren İstasyonuna geçiyoruz. Proje ortağımızın bulunduğu, Polonya sınırındaki Ostrava’ya tren yolculuğumuz üç saat sürecek. Gidiş dönüş biletlerimizi gelmeden önce Çek Demiryolları (České dráhy) İnternet sitesinden almıştık. Kişi başına 660 Çek Kuronu (CZK); yaklaşık 100 lira ediyor. Diğer Avrupa ülkelerine nispetle Çek treni ucuz ve kalabalık.

Kapalı hava yanısıra, trenimiz yerleşim bölgelerinden geçerken gürültü önleme duvarları görüntüyü kapattığından dolayı iyi fotoğraf çekme imkânı yok. Prag’a dönüşte de aynı yolu katedeceğiz. Hem ücretsiz wi-fi ile İnternet’te dolaşmak, hem de bloguma birkaç not düşmek için iyi bir fırsat olabilir.

Ostrava

Ostrava, turistik bir şehir değil. Polonya ve Slovakya’ya sadece birkaç kilometre mesafede. Havanın açık olduğu günlerde Belediye Kulesinden komşu ülkelerin topraklarını görmek mümkün. Ekonomisi madenciliğe, demir çelik ve kömüre dayalı. Komünizmin çöküşünden sonra Ostrava’daki işletmelerin birçoğu kapanmış ve şimdi müze olarak hizmet verenler var. 300 bin nüfuslu Ostrava, Çekya’nın üçüncü büyük yerleşim yeri. Komünist parti en çok oyu Ostrava’dan alıyormuş.

Ostrava

Ostrava’daki günlerimiz çoğunlukla ofis içinde çalışarak geçti. Fotoğrafta devrim öncesinden kalma binaları ve arka planda fabrikaları görüyorsunuz. Dar gelirliler için tıkış tıkış yapılan ve Doğu Blokunun dağılmasından sonra genellikle terkedilen bu tür binaların, bugün Ülkemizde tonla paraya pazarlanan “lüks yaşam mekânlarını” hatırlatması size de ilginç gelmiyor mu? Bu arada, yerel halktan önceden tanıdığınız birilerinin ev sahipliğinde bu tür planlı aktiviteler için gitmenin turist olarak gitmekten büyük farkı olduğunu belirtmeliyim: Gittiğiniz yerde günlük çalışma hayatının içine giriyor ve toplumu daha yakından tanıma imkânı buluyorsunuz.

Çalışmamızın bitiminden sonra Prag’da geçireceğim 2 günüm olacak.

Prag’da Paskalya şenlikleri

Prag’a tekrar vardığım gün Martın 23’üydü ve kent meydanında Paskalya şenliklerine rast geldim. Bir gün önce başlamış. Uzun bir kıştan sonra doğanın yeniden uyanışının pagan gelenekleriyle kutlanması. Paskalyanın şehirde en canlı ve renkli yaşandığı alan burasıymış: Meydan, yerel el sanatları ve lezzetlerin, bayram havasında dekore edilmiş ahşap kulübelerde sergilendiği geleneksel bir pazara dönüşmüştü: Boyalı Paskalya yumurtaları, çikolatadan yapılmış Paskalya tavşanları, geleneksel Çek hamurişi ürünler (mazanec, jidáše, trdelnik ve kekler), rengârenk Paskalya süsleri, mumlar, el yapımı nakış, tığ işi, dantel ve batik, ahşap oyuncaklar, cam, hasır ürünler ve daha nicesi. Her yanda baharın getireceği neşe, yenilenme ve umut duygusunu yaşatan renkli gösteriler. Prag kent meydanında Paskalya kutlamaları sırasında kaydettiğim kısa videoları İnstagram Hikâyemde günü gününe yayımlamıştım.

Prag, Prague, Praha

Prag sokaklarını adımlamaya başladığınızda bir şehrin nasıl olup da yüzlerce yıldan beri hiç bozulmadan bugüne kadar gelebildiğine hayret edeceksiniz.
Beyaz kuğuların yüzdüğü Vltava Nehrinin iki yakasına sıralanmış sanat harikası mimari yapılarıyla, her yanı dolduran heykellerdeki ince ayrıntıları ile görenleri adeta büyüleyen, masallara özgü bir şehir Prag. Kendinizi ortaçağda masalların yaşandığı bir mekânda masal kahramanlarının heykelleri arasında dolaşıyor gibi mistik bir atmosfer içinde buluyorsunuz. Parke taş döşeli Prag sokaklarını adımlamaya başladığınızda bir şehrin nasıl olup da yüzlerce yıldan beri hiç bozulmadan bugüne kadar gelebildiğine hayret edeceksiniz.

Prag’ın bohem büyüsü ve masalsı özellikleri, kendini tarih, kültür ve sanata vermek isteyenler için mükemmel bir seçim. Bir gününüzü Eski Şehri, bir gününüzü Prag Kalesi’ni keşfe ayırabilir, sonra klasik bir restoranda geleneksel Çek yemeklerden tadabilir, isterseniz günü bodrum katlarındaki geleneksel Çek pub’larında sonlandırabilirsiniz.

Çoğu zaman en güzel Avrupa başkentlerinden biri olarak nitelenen Prag, gotikten baroka, rönesanstan post moderne Avrupa mimari tarzlarının adeta bir vitrini. Hangi tarafa yürüseniz, yüzyıllar öncesine yolculuk ediyorsunuz. Avrupa’nın tam kalbindeki konumu nedeniyle, Viyana ve Budapeşte’ye yapılacak geziler için bir buluşma noktası aynı zamanda.

Prag Barut Kapısı

Orta Avrupa’yı orta çağdaki haliyle yakından görmek istiyorsanız, aradığınızı bulacağınız yerlerden biri Prag. Sanat severseniz birbirinden ilginç galerileri, Kafka’nın evi ya da Nazım’ın şiirlerini yazdığı kafe gibi özel mekânları ziyaret edebilir; eğlence istiyorsanız dünya çapında üne kavuşmuş Prag gece hayatı ile günün ilk ışıklarına kadar eğlenebilirsiniz.

Çek efsanelerinde Prag’ın kökeni

Bu kadar masalsı bir şehrin efsaneleri de olacak elbette. Çek efsanelerinde Prag’ın (Çekçe’de Praha) kökeni 7. yüzyılda yaşamış peygamberlik gücüne sahip, güzel ve bilge bir kadın olan Slav prenses Libuše’ye kadar uzanıyor. Libuše ve kocası Prens Přemysl, Çek toprakları üzerinde barış içinde uzun süre hüküm sürmüşler. Efsane şu: Bir gün Libuše bir rüya gördüğünü söyler. Bunun üzerine Vltava Nehrine bakan bir tepenin üzerinde çıkıp, nehrin karşısındaki ormanlık alana işaret ederek “Görkemi yıldızlara dokunacak harika bir şehir görüyorum” der. Ve topluluğa bir evin eşiğini (Çekçe: prah) göstererek oraya bir kale inşa edilmesini öğütler. “Büyük asillerin bile bir eşiği geçerken eğilmeleri gerektiği için, bu şehre Praha adını vermelisiniz” der. Prensesin sözü yerine getirilir ve iki yüz yıl sonra, Prag hanedanının şehri olur.

Çekya ve Prag tarihi

Bugünü doğru anlamak için tarihe bakmak gerekir. Yüzlerce yıllık tarihini bugünlere taşımayı başarmış Prag için şimdi biraz geçmişe bakalım ve göreceklerinizin arkaplanını öğrenmekle giriş yapalım.

Üniversite yıllarımda “Türkçedeki en uzun kelime nedir?” sorusuna herkes dili döndüğünce bir tekerleme ile cevap vermeye çalışırdı:

“Çekoslovakyalılaştırılamadıklarımızdanmışsınız”.

Çekoslovakya, 1993 yılında Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ikiye ayrıldı. Tabi o günden sonra, “Çekoslovakyalılaştırılma” ile birlikte bu tekerleme de kayboldu gitti.



Booking.com

Çekoslovakya, I. Dünya Savaşının sonunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun parçalanması (1918) üzerine kurulmuştu. II. Dünya Savaşı sırasında (1939-1945) Nazi Almanyası tarafından işgal edilmiş, 1948 darbesi sonrasında ise yönetimi Komünist Partinin eline geçmişti. Derken, 40 yıl sonra, 1989’da Prag’da başlayan Kadife Devrim komünizme son verdi (17 Kasım) ve Çekoslovakya demokratik bir ülke haline geldi. Sovyetlerin Aralık 1991’de dağılmasından sonra da Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak iki ayrı ülkeye ayrıldı.

Çekya’nın bugünkü nüfusu 10 milyondan biraz fazla. Bohemya, Moravya ve Silezya diye bilinen üç tarihsel bölgeyi barındırıyor. Almanya, Polonya, Avusturya ve Slovakya ile komşu. 1999’da NATO’ya, 2004’te Avrupa Birliği’ne üye oldu. 2007’den beri Schengen bölgesi üyesi. Euro bölgesine dahil olmadı ancak birçok turistik yerde Euro da geçiyor.

Prag Charles Köprüsü

Vaclav Havel

Adına birçok yerde rastlayacağınız Vaclav Havel (Vaatslaf Havel diye okunuyor), 2011’de yaşama veda eden Çeklerin ulusal kahramanı. 80-90’larda Dünyada büyük değişim rüzgârları eserken Gorbaçov’dan sonra adı en çok duyulan siyasi figürdü.

60’lı yıllarda ülkesindeki tek parti rejimi ve Sovyetlere karşı mücadele vererek adını duyuran Havel, aslında 1968’deki başarısız Prag Baharı’ndan sonra (beş Varşova Paktı üyesi ülkenin Çekoslovakyayı işgaliyle) siyasi faaliyetlerde bulunması yasaklanan, sonrasında 5 yıl hapis yatmış bir oyun yazarı ve düşünür. Ülkesi sosyalist rejimle yönetildiğinde kitapları yasaklanan, oyunlarının sahnelenmesine izin verilmeyen Havel, 1989’da ülkesini kadife devrimle komunist rejimden demokrasiye taşımada önemli siyasi başarılar sergiledi ve yeni Çekoslovakya’nın ilk cumhurbaşkanı oldu. Parlamenter sisteme geçişi, sivil toplumun inşasını ve demokratikleşme sürecini yönetti. 1993’te Çek Cumhuriyeti’nin Slovakya’dan ayrılmasında da yine önemli rol oynadı. Yugoslavya’daki durumun aksine, o günlerde değişimin ılımlı yoldan da gerçekleşebileceğini dünyaya gösteren Havel, yeni Çek Cumhuriyeti’nin ilk iki dönem Cumhurbaşkanlığını yaptı. Edebiyat, sanat ve müzik düşkünü bu entelektüel devlet başkanı, ülkede ulusal, dinsel ve sınıfsal kini körüklemeyi suç sayan bir yasaya öncülük etti.

Hızlı değişim

Bugün Çekya, parlamenter sistemle yönetilen demokratik bir AB ülkesi. Ancak çok hızlı bir değişim yaşadı. Bundan daha 30 yıl önce, bir Çekoslovak vatandaşının şehirlerarası tren yolcuğunun bile izne bağlı olduğunu hatırlayın. 40 yaşın üstündeki neslin hafızasında hâlâ o günler canlı: Aniden büyük bir gıcırtıyla durdurulan vagonlarda asık yüzlü muhafızlar kimlikleri ve kompartmanları kuşkulu gözlerle didik didik tarıyor ve şüphelendiklerini alıp götürüyorlardı. Gerçi şimdi yeni kuşaklara o eski günlerin daha iyi olduğunu anlatan anne babalar da varmış: Suç oranının daha az olduğunu ve devletin daha fazla sosyal ödenek sağladığını falan anlatıyorlarmış. Fakat genç kuşaklar, baskı ve boyun eğmişliğin bedelinin çok yüksek olduğunu ve bunların artık geçmişte kaldığını düşünüyor.

Mirasına değer veren bir toplum

Avrupa’ya seyahat edip de doğasının güzelliğini, masalsı tarihini, göz kamaştırıcı sanatsal zenginliğini takdir etmeyen yok gibidir. Orta Doğu, hâlâ eskileri yıkıp yenilerini inşa etmekle meşgulken, Avrupa, genelde, kendisine bırakılan mirası koruma ve kıymetini bilmeye önem veren bir coğrafya.


Çekler, barışa, huzura, kültüre ve sahip olduğu değerlere verdiği önemi hiçbir zaman kaybetmemiş bir toplum olarak tanınıyor. Bugün 1,2 milyon nüfusu olan başkent Prag, yüzlerce yıllık tarihi ve kültürel dokusunu yitirmemesini, I. ve II. Dünya Savaşlarında yıkıma uğramamasına borçlu. Çek Cumhuriyeti’nin, aynı zamanda, kızıl ordu tanklarının sokaklarında dolaştığı, doğu blokuna dahil edilerek zorla apayrı bir sistem benimsetilen, zaman zaman ayrılmayı deneyip başaramayan ve sonunda bir tiyatro yazarını cumhurbaşkanı yaparak yakın geçmişte bağımsızlığını ilan eden bir ülke olduğunu unutmamak gerek. Geçirdikleri onca zor zamana karşılık, Çekler’in değerlerine ne denli sahip çıktıklarını, edebi, sanatsal ve kültürel değerlere olan bağlılıklarını ve “yoksul olabiliriz ama asiliz” diyen bir duruşları olduğunu Prag sokaklarında gerçekten görebilirsiniz.

İlgi çekici birkaç not

Guinness Rekorlar Kitabı’na göre, Güney Moravya’daki Dolní Věstonice’nin tarih öncesi yerleşimi dünyanın en eski şehridir. Kuruluşu M.Ö. 27 bine, yani Buzul Çağına kadar uzanmaktadır.

En eski Avrupa üniversitelerinden biri olan Prag Charles (Karlova) Üniversitesi 1348’de kurulmuş. Tarihe dikkat edin (ve Avrupa’nın nasıl bir mirasa sahip olduğuna)! Prag’ın bugünkü Ulusal Tiyatrosu 1868’de, Ulusal Müzesi 1890’da açılmış.

Birçoğumuzun aklına ilk gelen ünlü Çekler arasında genetiğin babası Mendel, psikoanalizin babası Sigmund Freud, yazar Franz Kafka ve tenis şampiyonu Martina Navrátilová var.



Booking.com

1884’den beri Rilke, Kafka, Kundera gibi Çek edebiyatının önde gelen isimlerinin uğrak mekânı olan Cafe Slavia (Kavárna Slavia), Prag’da en çok ziyaret edilen yerler arasında geliyor. 1956-1958 yılları arasında Prag’da yaşayan Nazım Hikmet pek çok şiirini Vlatva Nehrine bakan bu kafede kaleme almış. O günlerde çekilen bir portresi (aslı 2016’da bir Türk tarafından çalınmış) halen kafenin duvarlarını süslüyor. Nehir kıyısında, Ulusal Tiyatronun karşısında köşebaşında yeralan kafede kahve, kek, şarap ve her akşam canlı piyano müziği var.

Çekler bin yıldan beri dünyanın en çok bira tüketen toplumu olarak biliniyor. Ünlü Pilsner (veya Pilsen) ile Budweiser orijinal Çek bira markaları.

Çeklerin pek azı hariç büyük çoğunluğunun bir dini inancı yok. Ülkede çok sayıda bulunan kilise, katedral ve manastır genellikle konser salonu veya müze olarak hizmet veriyor. Polonyalı ve Slovak komşuları katolik inancına bağlı olmasına rağmen, Çekler, dinlerin, geçmişe ait mitolojik öğretiler olduğunu düşünüyor. Halen okullarda dinlerle ilgili genel bilgiler veriliyor ancak bir din öğretilmiyor.

Prag Karlov (Charles) Köprüsü Kule

“İki düşün bir konuş”, “söz gümüşse sükût altındır”, “bugünün işini yarına bırakma”, “ateş olmayan yerden duman çıkmaz”, öğrenebildiğim birebir Türkçe karşılığı olan Çek atasözleri. “Sabrın sonu selamettir” sözünü çağrıştıran bir atasözleri de var: “Sabır gülleri getirir”. Öğrendiğim Çek atasözlerinden ilginç bulduğum biri: “Karanlıkta her kedi siyahtır”.

Karanlıkta her kedi siyah olabilir, ancak geceleri her şehrin aynı olmadığını Prag’da görebilirsiniz. Aydınlatmaları dolayısıyla görsel bir şölen içinde keyifli gezinti imkânları sunan bir yer olduğu gibi, gece hayatı ve yasaksız eğlenceleri ile de üne kavuşmuş ilginç bir Orta Avrupa şehri.

Prag hakkında aktaracaklarımın hepsi bu kadar değil. Şimdi isterseniz Prag ziyareti yapmak isteyenler için hazırladığım Prag Gezi Rehberine göz atarak okumaya devam edin.

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz

2 yorum