“Sonuçlarını ortadan kaldırarak değil, sorunlar, ancak nedenleri ortadan kaldırılarak çözülebilir.”
Politika belirlerken, planlama yaparken, program ve proje hazırlarken gözetmemiz gereken temel ilke budur.
Bir sorun gerçekten ortadan kalksın istiyorsak, sonuçlarına odaklanarak değil, “Bu duruma neden ve nasıl gelindi?” sorularını yanıtlayarak sorunun temel nedenini bulmalı ve tedaviyi orada uygulamalıyız.
Deprem doğal bir gerçeklik, bir düşman değil. Yağışlar, fırtınalar, yangınlar veya toprak kaymaları gibi. Doğa olaylarını felakete dönüştüren şey, onların bizim için yaratabileceği tehlikeleri hesaba katmak yerine yok sayan yaklaşımımız.
Özensiz, plansız ve kaçak gelişen çarpık kentlerde afete dayanıksız binalarda canlarımız gitmesin diye tek şeye ihtiyacımız var: Modern standartlarda inşa edilmiş uygar yapılar ve şehirler. Vergisini veren her yurttaşın devletinden bunu beklemesi doğal hakkıdır.
Depremlerin yıl dönümü
Depremin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen birçok yerde bu geceyi sokakta geçiren, hâla çadıra dahi ulaşamadığını söyleyen depremzedeler var. Çoğunluk, sorunların aynı şekilde devam etmesinden, gereken önlemlerin alınmamasından, bölge halkının yalnız bırakıldığından ve hiçbir şeyin olduğu gibi yansıtılmamasından yakınıyor. Geç kalınan müdahaledeki, arama kurtarmadaki, kriz yönetimindeki yetersizlik, plansızlık, başarısızlık konuşuluyor.
Bunlar da çözülmesi gereken sorunlar elbette; ancak bunlar, temeldeki sorunların sonuçta ortaya çıkardığı yeni sorunlar. Aynı acıları tekrar yaşamamak için hepsinden daha çok, doğa olaylarının felakete dönüşmesini hazırlayan “nedenlere” odaklanmamız gerekiyor. Tüm bu sorunları yaratan nedenlerin üzerine gitmemiz ve bir doğa olayının neden felakete dönüşmesine izin verildiğini sorgulamamız gerekiyor. Örneğin başlangıçta, riskin yüksek olduğu, zemin durumu güvenli olmayan alanlarda yerleşimin büyüyüp gelişmesine neden izin verildiğini, sözde dayanıklılık denetimi yapılmış, ruhsatlı, izinli binaların neden yıkıldığını sorgulamamız gerekiyor.
Etkili kriz yönetimi, kriz çıkmadan “önce” gerçekleştirilir. Afet esnası veya sonrası için değil, önemli olan, öncesinde önlemleri, hazırlıkları tamamlayabilmek ve bu son noktaya gelinmesine, bu ihtiyaca meydan vermemektir.
Sorunlarımızı çözemeyişimizin nedeni
Sorunlarımızın çözülemeyişinin gerisinde yatan temel neden, “yöntem öğrenmeden boş vermişlikle yönetmeye çalışmak.”
İlişkilerimizden eğitimlerimize, kurumlarımızdan ülkemize kadar her düzeyde iyi yönetimden beklenen sonuçları alamamamızın temel nedeni, yöntem öğrenmemek ve gereğini uygulamamak.
Bilimle çözülebilen sorunları başka araçlarla çözmeye çalışmak, çözemediğimiz sorunların çığ gibi büyümesine neden oluyor. Almamız gereken ilk ve en temel ders, güç, para, siyaset, inanç, ideoloji, ün, makam vb. hiçbir aracın bilimsel bilginin önüne geçmemesi gerektiğidir.
Yönetimdeki eksiklikler, yalnızca sonuçları ortadan kaldırarak değil, sorunların kökenine inerek çözülebilir. Bu, politika geliştirirken, planlama yaparken ve proje hazırlarken göz önünde bulundurmamız gereken temel bir ilkedir.
Bu kitap, kalkınmış toplumların nasıl ilerlediklerini anlatıyor, stratejik araçlarla geleceği şekillendirmenize yardımcı oluyor. Değişim yaratmanın mekanizmasını ve nasıl kullanacağınızı öğretiyor.
Geleceği inşa etmenin araçları
İyi yönetim için “yöntem” öğrenmek ve gereğini uygulamak zorundayız. Yaşamın her alanında. Kısa vadeli çözümlerle sorunları geçiştirmek yerine, öngörülebilir sağlam bir gelecek inşa etmenin araçlarını kullanmayı öğrenmeliyiz.
Dünyada iyi örnekler var. Avrupa Birliği’nin, geliştirdiği politikaları, yerel aktörleri destekleyen program ve projeler aracılığıyla adım adım nasıl yaşama geçirdiğini güçlü bir model olarak Avrupa Birliği Projeleri kitabımda tanıttım.
Japonya örneğinde, katı yapı standartları ile iyi planlanmış ve sıkı bir şekilde uygulanan yönetim protokolleri sayesinde hasar ve kayıpların önemli düzeyde ortadan kaldırılabildiğini görüyoruz.
Bununla birlikte, toplumun daha bilinçli olması için eğitim sisteminde bilimsel yöntemlerin daha çok benimsenmesini, doğa olaylarının zararından korunmak için yapılan araştırmaların ve bilimsel bulguların eğitim müfredatına entegre edilmesini sağlamalıyız. Okullarda çocuklarımıza bir afetle karşılaşıldığında masa altına sığınmaları gibi yapılacaklar listesinden önce, sağlam bir gelecek inşası için ileride meslek sahibi olduklarında bilimin ve hukukun gereklerini sıkı bir şekilde uygulamalarının önem ve değerini öğretmeliyiz. Böylece bir afette insanların yaşamlarını kaybetmeyeceği şehirler inşa edeceklerdir.
Uygar bir toplum olmanın yolu kurallar ve standartlar toplumu olmaktan geçiyor. Her şeyden önce, sorunları giderecek sağlam mekanizmalar kurmayı ve yönetim süreçlerine uygun hareket eden bir toplum yaratmayı başarmalıyız. Ancak bunların tümü bireysel olarak tek başımıza başarabileceğimiz şeyler değil.
Daha güvenli ve sürdürülebilir bir gelecek inşası için tamamen bilim ve hukuk odaklı esaslı bir dönüşüme ihtiyacımız var. Devletten, yurttaşlar için bina inşa etmesini değil, hukukun yönetiminde ve bilimin yol göstericiliğinde işletilen güvenilir kurumların ve sistemlerin inşa edilmesini beklemek hepimizin hakkı.
Toplum olarak tamamen bilime ve hukuka dayalı bir yönetim anlayışını benimsediğimiz günlerde yaşamak dileğiyle.
Yeni yazılarda görüşünceye dek “öğrenmeye devam edin!”
Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz