Müzik / Sanat

Allı Turnam Bizim Ele Varırsan

Sazım eşliğinde türkülerimiz üzerine bir yazı dizisi ve program tasarımı var kafamda. Düşündürücü olması için “Allı Turnam Bizim Ele Varırsan” türküsü ile giriş yapmayı seçtim. Kendi kültür ve sanatımızla olan bağımızı anlatmaya başlamak için dikkate değer bir özelliğe sahip bu türkümüz. Allı turnalardan çıkarmamız gereken ince bir ders var. Türkülerimize yeni bir bakış açısı getirecek bir ders.

Flamingolar

Bizim kuşak iyi hatırlar. Seksenlerde televizyonun Amerikan yapımı pembe dizisinin konusu olmasa da adı hâlâ hafızalarımızdadır: Flamingo Yolu.

Flamingo adıyla iri gagalı ve kırmızı beyaz renkli bir göçmen kuşun varlığını öğrendik birçoğumuz o sayede. Oysa gerçekte öğrenmedik; yalnızca unutmuştuk, hatırladık. Zaman sonra bir de baktık ki flamingo denen kuş, meğer eskiden beri kendi göğümüzde bölük bölük uçan halk arasındaki adıyla “allı turnalardan” başkası değilmiş. Flaman kuşu, kızıl turna da denirmiş… Anadolu’yu mesken tutmuş allı turnalarımız, telli turnalarımız varmış bizim…

Allı Turnalar

Türküler hatırlattı bize, bizde olmayıp yaban ellerde olduğunu sandığımız flamingo denen o güzel gözlü, renkli türün, “bizim ele varırsan, şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle” diye dert yandığımız Anadolu’nun göçmen su kuşu allı turnalar olduğunu.

Neşelisi, sevdalısı da vardır ama türkülerimizin çoğu ağıttır. Ezgi ile söylenen bu halk şiirleri, ince ince dert anlatırlar. Öte yandan hayranlık uyandıran bir ifade gücü vardır türkülerin. Yapaylığa kaçmayan mecazlar ve benzetmelerle ne bir eksik, ne de fazla bir şey anlatırlar. Binlerce yıldan damıtılmış, insani her duygu ve düşünceyi en sade ve alımlı şekilde aktarabilen bir dildir türkülerdeki. Bir bakarsınız gökte uçan kuşa dökmüş içini ozanlarımız, derdini anlatacak, kendisini anlayacak başka kimse bulamayınca; bir bakarsınız, “kuş kanadı kalem olsa” diyerek, yazılmayacak kadar çok olduğunu dile getirmeye çalışmış derdinin. Bazen kuşlara umut bağlamış, onlarla haber iletmiş sılaya, bazen sevdiğinden haber sormuş onlara.

Doğayla iç içe yaşayan Türk insanı, turnanın özelliklerini çok eski zamanlarda keşfetmiş; sadakat ve bağlılıkta, sevgide onu kendine yakın bulmuş, dert ortağı edinmiş, duygularını onunla paylaşmış.

Geçmişin yaşayan tanıkları

Tarih diye okutulan şeyler, anlatılanlar, çoğu zaman işin hikaye kısmıdır, sonradan yakıştırma şeylerdir. Ama türküler öyle mi? Türküler yaşayan gerçek tanığıdır geçmiş zamanların. Uzun ömürlü varlıklardır türküler. Anıt ağaçlar gibi; doğaya ilgi duyanlarımız bilirler. Heybetiyle gövdesi göklere uzanan o ağaçlardan kimi ninelerimizin, dedelerimizin çocukluğunun, kimi Cumhuriyetin kuruluşunun, kimi de Amerika’nın keşfedildiği günlerin canlı tanıklarıdır. O günleri de yaşamışlardır, bugünü de yaşarlar. Halk müziğimiz de öyledir. Bitmek bilmeyen, geçip gitmiş günlerin de, hızla uçup giden yılların da canlı tanıklarıdır onlar.

Yüzlerce yıl öncesinde nasıl söylenmişlerse, bugün de öyle söylenmeye devam eder türkülerimiz. Yaşanan zamanlara ait duygu, düşünüş ve inanışların izleri görülür onlarda. Nesilden nesile dillendiren sesler değişse de, sözleriyle, ezgisiyle aktarılanlar hep aynıdır. Her bir sözünde, her mısrasında aklımız, fikrimiz, duygularımız, gönlümüz, yüreğimiz saklıdır. Doğrularımızla, yanlışlarımızla bizi biz yapan değerlerimiz saklıdır türkülerde.

Kültürel mirasımız

Hazırı tüketmeyi seven kuşaklar olarak yeni ne bulursak düşünmeden kapıyoruz. Ancak ne yazık ki, binlerce yıllık kültürel mirasımızla irtibatımız da hızla kesiliveriyor o koşuşturmacada. Müziğimiz de bundan nasibini alıyor ve bizi biz yapan, neşemiz ve hüznümüzle birlikte aslında kimliğimizin dile geldiği türkülerimizden de uzaklaşıp gidiyoruz.

Oysa türkülerin kaderi allı turnalar gibi olmamalı. Kendileri unutulup, yalnızca “cover” versiyonları duyulunca hatırlanmamalı. Ulusal niteliklerimizi, kültürümüzü, sanatımızı, dilimizi, değerlerimizi ve her şeyimizi unutmamız doğru değil. Ne adına olursa olsun; ister inanç, ister modernleşme. Çünkü hakikat de bunu talep etmez, sağduyu da. Onlar bizim. Bizi bize yansıtan, başkasında olmayan, yalnızca bize ait olan sanatımız. Hiç bir toplum mensup bulunduğu hiçbir şey için öz benliğini yitirip erimemelidir.

Allı turnam türkü sözleri

Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle

Gülüm gülüm, kırıldı kolum,
Tutmuyor elim, turnalar hey
Ah gülüm gülüm, yar gülüm gülüm
Kız gülüm gülüm, turnalar hey

O yar bizi sual eder olursa
Boynu bükük, benzi soluk yar söyle

Allı turnam ne gezersin havada
Kırıldı kanadım kaldım burada

Ne onmamış kulumuşum dünyada
Akşam olsun allı turnam dön geri

Yöresi: Kırıkkale (Keskin)
Kaynak Kişi: Hacı Taşan
Derleyen: Muzaffer Sarısözen
Makamsal Dizi: Hüseyni
Usül: 2/4
Ses Genişliği: 10 Ses
(Karar Sesi: Do)

Bugünün allı turnaları

Türkülerimize konu olmuş, ülkemizi vatan edinen bu nadide kuş, o güzelim allı turnalar bugün ne mi yapıyor? Acı ama av tüfeklerinden sonra şimdi de ne yazık ki susuzlukla katlediliyor ve yine ardında ağıtlar gibi üzücü haberler bırakmaya devam ediyorlar. Aşağıdaki haberde “Çiftçilerin Tuz Gölü’nü besleyen kanallara bent çekip su akışını kesmesi sonucu allı turna yavrularının hepsi öldü” deniyor.

Yeni yazılarda buluşuncaya dek, “türkü” çalıp okumaya devam edin.

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz