Dil Bilgisi / Yazım

Yanlış Çeviriler, Hatalı Kullanımlar

İngilizce Yanlış Çeviriler

Dilimizi hatasız kullanmak bir lüks değil, ciddi bir sorumluluk. Kullandığımız dile verdiğimiz değer ve emek, diğer şeylere ne kadar değer ve emek verdiğimizin bir göstergesi. Bu yazıda bazı hatalı kullanımlara ve yanlış çevirilere dikkat çekmek istedim.

Blog yazınca bazen eleştirel yaklaşım da gerekli. Hatalarımızı itiraf edebilecek kadar güçlü olmalıyız ve yeri geldiğinde özeleştiri yapabilmeliyiz ki daha iyiye erişebilelim.

Türkçenin özenli kullanımına yönelik daha önce birkaç yazı paylaşmıştım. Dilimizin, özellikle yazımda özensizce kullanımını rahatsız edici buluyorum. Bu kez İngilizceden veya İngilizceye yapılan yanlış çevirilere dikkat çeken bir yazıyı acaba kaleme alsam mı diye düşünüyordum ki Beşiktaş’ın yeni reklam klibi imdada yetişti. Hatalı çevirinin onda da tekrar ettiğini görünce, hiç olmazsa notumu buraya düşmek istedim.

Nasıl oluyor da bir bilen çıkıp bunun yanlış bir çeviri olduğunu belirtmiyor, bu tür çeviri hatalarının yerleşmesine tepki vermiyor, şaşkınlıkla izliyorum. Acaba anlam farkını gerçekten fark edemiyor muyuz, yoksa “ne fark eder canım, ha öyle ha böyle” diyerek geçiştiriyor muyuz, bilmiyorum.

Ama hepimizin bildiği bir şey var ki dilimizi hatasız kullanmak bir lüks değil, ciddi bir sorumluluk.

Çeviri hataları

Birkaç çeviri hatasıyla başlayalım.

“Tekrar gel” değil, “yine de gel”

Mevlana’ya atfedilen (o tartışmaya girmiyorum) “Gel ne olursan ol, yine gel” sözünün İngilizceye maalesef sürekli, “come, come again” (gel, tekrar gel) diye çevrildiğini görüyoruz; sanki söz konusu mısralarla vurgulanan şey “tekrar tekrar, birçok kez gelinmesi” imiş gibi.

Eğer söz konusu mısra öncesinde “her ne olursan ol, hata yapmış olsan dahi” ifadesi yer almasaydı belki tekrar tekrar gelmek olarak anlaşılabilirdi.

Ancak cümlelerin akışından anlıyoruz ki buradaki “yine gel”, “tekrar gel” değil “yine de gel”, yani “bütün bunlara rağmen yine de gel” anlamında. Dolayısıyla burada, “yine de” sözünün İngilizcedeki karşılığı olan “after all” kullanılmalıdır; tekrarın karşılığı olan “again” değil.

“Come again” değil, “Come after all”

“Tekrar” ile “rağmen”, anlam olarak birbirinin yerine asla geçemeyecek iki farklı sözcüktür. “Gel, yine gel” cümlesinin doğru çevirisi, “Come, come again” değil, “Come, come after all” şeklinde yapılmalıdır: “Bunlara rağmen yine gel” anlamında. Zaten şiirin bütün vurgusu da burada.

Benzer şekilde başka çeviri hatalarına da zaman zaman tanık olmuyor değiliz. Bunun çokça örnekleri var. Söz açılmışken, hatırıma gelen birkaçını daha burada anmadan geçmeyeyim.

“O bir radikal” değil, “marjinal” idi

Doksanlı yılları bilenler hatırlarlar, radyo ve televizyonlarda belki aylarca “marjinal” denmesi gereken yerde “radikal” denerek gazete reklamları yapıldığına tanık olduk. Toplumda görüş ve yaşayış biçimleriyle sıra dışı bulunan “marjinal” kişiler, “radikal” diye tanıtılıyordu; “o bir radikal” denerek. Oysa radikal “köktenci” anlamına gelir.

Hukukun “üstünlüğü” değil, “yönetimi”

Kim, ne zaman, nasıl çevirmiş bilmiyorum, ancak İngilizceden çevirdiğimiz “rule of law” da, “hukukun üstünlüğü” diye yerleşmiş dilimize. Oysa “rule of law” ifadesinin Türkçe karşılığı “hukukun yönetimi”dir. “Rule”, egemenlik, hüküm, yönetim anlamlarına gelir. Üstünlük sözcüğünün karşılığı ise “supremacy” sözcüğüdür.

Foturaf değil, fotoraf da değil; doğrusu fotoğraf

Bir de dilimize İngilizceden girmiş sözcüklerin yaygın telaffuz hataları söz konusu. Özellikle ilgilendiğim bir alan olduğu için fotoğraf sözcüğü telaffuz edilirken yapılan bu yaygın hataya da dikkat çekmek istiyorum. “Foturaf” veya “foturafçı” doğru telaffuz değil. “Fotoraf” da doğru değil; doğrusu “fotoğraf”, yumuşak g ile.

Misafir kabul edilmez, ağırlanır

Birebir çeviri her zaman doğru sonuçlar vermez! Diller yaşadıkları kültürle anlam bulur. Buna dair çarpıcı bir örneğe sosyal medyada sıkça rastlıyoruz. “Kabul etmek” ifadesi İngilizce “accept” sözcüğünden olduğu gibi çevriliyor ve bazı yerlerde bir hata yapılıyor.

Kültürümüzde misafirin özel bir değeri vardır, “ağırlanır”. Birini misafir etmek, ondan kıymet görmektir. Yani, misafirdir ev sahibini onurlandıran. Misafire yukarıdan bakılmaz.

“Makama” ziyaretçi “kabul etmekten” söz edilebilir belki, çünkü makamlar emanettir. Ancak şahıslar misafir edildiğinde doğru ifade “ağırlamaktır”.

Hatalı kullanımlar

Özellikle sosyal medya sayesinde, bir şeyler “yazmak” için yanıp tutuşan çok sayıda insanımızın, dil bilgisi kurallarına pek uygun hareket etmediğinin farkına vardık.

De ve ki ne zaman ayrı yazılır?

Dil bilgisi konusunda yaşanan sorunların başında belirli sözcüklerin ayrı mı, birleşik mi yazıldığı konusu geliyor. Birçok kişi bağlaç olan ki’nin ve de’nin ayrı yazılması gereken yerlerden haberdar değil. İlkokuldan beri yıllarca Dil Bilgisi dersi almış yetişkinlerin bu durumda olduğunu görmek üzüntü verici. Pek telaffuz edilmiyor ama aslında bunun temel bir nedeni var: Yeterince kitap okumamak.

Ancak bu konuda umut verici bir durumdan da söz edebilirim. İnternet’te en çok arama yapılan konulardan biri bu yazım hatalarının nasıl düzeltilebileceği konusu. Arama sonuçlarına göre bu sitede doğru yazım konusundaki iki yazım her gün binden fazla ziyaretçi tarafından okunuyor.

Ancak ne yazık ki hatalar bu kadarla kalmıyor.

Bir şeye değil, bir şeyi “haiz”

“Hâiz” sözcüğünün kullanımıyla ilgili çok sık yapılan bir hata söz konusu. Bu sözcük, sanki “sahip olmak” anlamına geliyormuş gibi sıklıkla bir “şeye haiz olmak” şeklinde yanlış kullanılıyor.

Haiz, sözcük olarak “taşıyan” anlamına gelir. “Edinmiş” anlamına gelen ahzetmek kökünden türemiştir. Dolayısıyla, “haiz olan” veya “haiz bulunan” dendiğinde, önündeki sözcük -e hâli (yönelme durum eki) ile, yani bir “şeye” haiz şeklinde kullanılmaz—bir “şeye taşıyan” denmeyeceği gibi. Doğru kullanım -i hali ile (gösterme durum ekiyle), yani bir “şeyi haiz” şeklindedir.

Yetkisini hâiz, nitelikleri haiz, önemini haiz örneklerindeki gibi.

Ayrıca, edinmeye işaret ettiği için haiz sözcüğünün konusu ancak insan olabilir. Örneğin “aranan nitelikleri haiz kişi” denebilir. Konu nesneler olduğunda ise, “içeren, ihtiva eden” anlamlarına gelen “havi” sözcüğü kullanılır.

Geberiyor-muş…

Milyonlarca insanın dinlediği bir şarkının sözleri arasında “geberiyorum” sözcüğü kullanılabiliyor; sanki “geberip gitmek” fiilinin, hakaretle anılan ölüm şekli olduğunun kimse farkında değil. İnsan, “gebermek, zıbarmak” gibi aşağılayıcı terimleri nasıl kendine yakıştırır?

“Markaya” teşekkür, “emeğe” sağlık (!)

Yıllar önce TV programlarının birinde ticari bir markaya teşekkür edildiğini duymuştum. “Teşekkürler falanca marka!”

Yine yıllar önce, bir komedi dizisinde “eline sağlık” ifadesi yerine “emeğine sağlık” denmesi, bir anda yaygınlaştı ve espri olmaktan çıkıp ciddi ciddi kullanılmaya başlandı.

Türkçede böyle bir deyim yok, fakat o yıllardan beri, çalışanın, emek verenin, “eline, koluna veya yüreğine” değil, “emeğine” sağlık dilendiğini duyuyoruz sürekli! Ciddi ciddi! “Emeğe” sağlık dilemek acaba “emeğe saygı” gibi mi geliyor kulağa, kimse garipsemiyor, bir tepki vermiyor diye soruyorum bazen kendime. Daha önce bir de “kalemine sağlık” dendiğini duymuştum.

İyi bir iş çıkaranın “eline, koluna” sağlık dilenir veya yerinde bir söz söyleyenin “ağzına” sağlık dilenir mesela. İşe, güce, emeğe sağlık dilemek ise, örneğin cesaret gösteren birinin “yüreği” yerine, “cesaretine” sağlık dilemek gibi bir şey! Ya da güzel bir şarkı söyleyenin veya lafı gediğine oturtanın “ağzına sağlık” yerine, mesela “lafına sağlık” veya “şarkısına sağlık” dilemek gibi bir şey! Niyet iyi eminim, ama söz de hatasız olsa daha iyi olmaz mı?

Teşekkür ettim değil, ederim (!)

“Teşekkür ettim.”

Güya şükran ifadesi; ne kadar baştan savma ve zorlama! “Ettim kurtuldum, daha sonra hatırlamamı bekleme” der gibi. Beraberinde bir de “teşekkür ediyorum” çıktı son yıllarda.

Bildiğim hiç bir dilde “teşekkür” şimdiki zamanla sınırlanan bir eylem veya duygu değil. Türkçeyi böyle bir özellikle ayrıştırmak çok yanlış. Şükran duyma, anlık ve geçici değil, bir kez yaşadıysanız artık yaşamamış gibi olmazsınız. Teşekkür ederim, “size şükran borçluyum” demektir; “eskiden borçluydum” denir mi? Teşekkürünü ifadeden kaçınmak, teşekkür edememek gibi, nankörlüğe kapıyı açık bırakmak gibi geliyor bana. Gönül rahatlığıyla dolu dolu şükranımızı ifadenin yolu, geniş zaman kipiyle “teşekkür ederim” demektir.

“Sevdiceğim”

Aslına bakarsanız, sevmek sözcüğü de şimdiki zaman eylemi değildir. Türkçede “seni seviyorum” diyoruz; oysa bildiğim kadarıyla dünya dillerinde sevmek de “teşekkür ederim” gibi geniş zaman kipiyle kullanılır.

Geniş zaman, “geçmiş, şimdi, gelecek” zamanları içine alır. Bir eyleme geniş zaman kipi getirildiği zaman o eylemin “geçmişte” başladığını, “şimdi” devam ettiğini, “gelecekte” de devam edeceğini ifade etmiş oluruz.

Sevmek aslında bizim kültürümüzde geniş zamanla ifade bulan bir eylemdir. Aşkın Türkçedeki karşılığı da sevdadır. Halk türkülerimizde “severim ya da sevirem” diye geçer ama şimdiki zaman kipiyle “seni seviyorum” diye bir söz geçmez. “Sana sevdalıyım” denmesinin, yanı sıra sevgiliye sık sık “sevdim ve seveceğim” her iki anlamı da bir arada barındıran “sevdiceğim” denmesi bundandır belki de.

Personel, esnaf, emlak vb. sözcükler zaten çoğul

Son zamanlarda dikkatimi çeken yanlış kullanımlardan biri de zaten çoğul olan sözcüklere “ler”, “lar” takılarının eklenmesi. Özellikle “personeller” şeklindeki yanlış kullanım yadırganmamaya başlandı.

“Personeller” diye bir sözcük yoktur; “personel,” zaten çoğuldur. Benzer şekilde, “esnaflar” diye bir sözcük yoktur, “esnaf” zaten çoğuldur, “sınıf” sözcüğünün çoğulu. Ya da “emlâk”, mülkün çoğuludur; artık “emlaklar” denmez!

  • çalışanlar > personel (personeller değil)
  • mülkler > emlak (emlaklar değil)
  • gemi çalışanları > mürettebat (mürettebatlar değil)
  • hayvanlar > hayvanat (hayvanatlar değil)
  • alınan haberler > istihbarat (istihbaratlar değil)
  • onarım > tadilat (tadilatlar değil)
  • belgeler > evrak /varak sözcüğünün çoğulu (evraklar değil)
  • çocuklar > evlat /velet sözcüğünün çoğulu (evlatlar değil)

Gereksiz “tane” sözcüğü

Gereksiz yere sıkça kullanılan sözcüklerden biri de “tane”.

Tane, özellikle insanlar için kullanılmaz, çünkü kişiler tane veya adet sayısıyla nitelenmez. Tane, özneler için değil, nesneler için bir ölçü birimidir; birbirinin yerine geçebilen, benzer nitelikleri taşıyan eşyanın ölçüsü olarak kullanılır. Tane dediğiniz zaman, o şeyin sayısından başka hiçbir niteliğinin önemi olmadığını ima etmiş olursunuz.

Sayısıyla hesaplama yapılmıyorsa ve sayılanlar birbirinin benzeri (yerine geçebilen) değilse, “tane” sözcüğünü kullanmak hatadır! Üç tane armut diyebiliriz — bir armut diğerinin yerine geçebilir, fakat üç tane ülke veya beş tane yazar demek yanlıştır.

“Okullarımıza birer tane öğretmen gönderdik,” yerine, taneyi hiç kullanmadan “okullarımıza birer öğretmen gönderdik” yeterlidir.

Şu ifadeler yanlışa örnektir:

  • 4 tane görevli vardı. 2 tanesi doktor.
  • 3 tane üniversiteden mezun.
  • 11 tane ülke gezdim.
  • 8 tane okul onarıldı.
  • 5 tane kahve içti.

Tane sözcüğüne bunların hiçbirinde gerek yoktur. (4 tane görevli vardı. 2 tanesi doktor, 3 tane üniversiteden mezun. 11 tane ülke gezdim. 8 tane bina onarıldı. 5 tane kahve içti.)

Doğrusu:

  • Dört görevli,
  • iki doktor,
  • üç üniversite,
  • onbir ülke,
  • sekiz okul… 

Görünen o ki “tane” sözcüğünü hiç katmadan konuşsak, daha doğru etmiş olacağız.

Çok mu, fazla mı?

‘Very’ ve ‘too’ sözcükleri İngilizceden Türkçeye çevrilirken hayli karışıklık yaşanır. “İkisinin de anlamı ‘çok’ demektir, ancak biri ‘aşırı,’ yani ‘beklenenden çok’, diğeri normal çok” vb. türünden açıklamalara gidilir. Oysa bu iki sözcüğün de dilimizde birer karşılığı var: “Very” çok, “too” ise fazla demek. O kadar.

Ancak ne yazık ki bu konuda sıkça yanılgıya düşülüyor ve dilimizde “fazla” ile “çok” eş anlamlıymış gibi kullanılıyor. “Fazla”, aşırı demektir. Olumsuzluk bildirir. Bir şeyin fazla olması, çok diye ifade edilebilecek miktarı da aştığını, yeter miktarın üzerinde olmasını ifade eder.

Fazla, fuzuli sözcüğüyle aynı kökten gelir. “Fazlalık” deriz örneğin, gereksiz miktara işaret etmek için.

Son zamanlarda hatalı kullanımlar ağza sakız edilse de buraya not etmemde yarar olabilir:

  • Bir şeyin miktarını övmek için “çok fazla” öbeğini “pek çok” anlamında kullanmak hatadır.
  • İki şey karşılaştırılırken biri diğerinden fazla değil, diğerinden çoktur.
  • Üstünlük belirtmek için “en fazla”, “daha fazla” veya “-dan fazla” denmez. Örneğin, “daha fazla takdir topladı” denmez; “daha çok takdir topladı” denir. Örneğin, bir oyuncunun takımına “fazla galibiyet getirmesi” veya “en fazla golü atması” gibi kullanımlar hatadır. Örneğin, “daha geniş bilgi” yerine “daha fazla bilgi” ifadesini kullanmak yaygın yapılan bir hatadır.
  • Gereğinden çok denmek istenmiyorsa bir eylem için “fazla” demek hatadır. Örneğin, fazla konuşmak olumsuzluk ifade eder.

Son söz

Bir şeyin basitçe doğrusunu yapmak varken, yanlışa karşı gösterilen ve beklenen toleransın artması hiç de iyi sonuçlara götürecek bir durum değil. Fazla söze gerek yok. Konuştuğumuz ve yazdığımız dile gösterdiğimiz özen, genelde ele aldığımız her şeye göstereceğimiz özeni anlatır.

Eminim sizlerin de dikkatinden kaçmayan benzer hatalı kullanımlar vardır. Bunların nedeni, kullandığımız dilin kurallarını öğrenmeye zahmet etmemek ise bunu görmek üzücü; yok eğer dilimizin kurallarını hiçe saymak ise rahatsız edici.

Eğer neden, yalnızca hata yapmak ise hata yapmak sorun olmayabilir; düzeltilir ve ortadan kalkar. Ancak düzeltilmez ve toplumun büyük çoğunluğu doğruymuş gibi bu hatalı uygulamaları göğsünü gere gere devam ettirirse, o zaman ne yapacağız?

İşin kötüsü, doğruyu küçümseyen kişiler, yanlış yapanların genellikle rol modeli olur.

Yeni yazılarda görüşünceye dek, “öğrenmeye devam edin”!

Not: TDK Türkçe Sözlük uygulamasını cep telefonunuza ücretsiz indirip kullanabilirsiniz.

Yazar Hakkında

Baki Karaçay (MPA)

iO Akademi'de Eğitmen, Danışman. 25 yılı aşkın süre profesyonel deneyim sahibi Kamu Yönetimi Uzmanı (YL) ve Mühendis / Antalya Valiliği AB Projeleri Koordinatörü (2009-2020). Avrupa Birliği Projeleri kitabının yazarı ve Proje Döngüsü Yönetimi Eğitmeni. Sosyal Psikoloji meraklısı. Fotoğraf gönüllüsü. Webmaster. Bağlama sanatçısı. Kayakçı, doğa yürüyüşçüsü.

Yorumunuzu Ekleyebilirsiniz

2 yorum

  • Çok yerinde bir müdahale. Ne yazık ki bazı TV sunucuların yaptıkları telaffuz ve vurgulama hataları insanın kulaklarını fena halde tırmalıyor. Diğer bir rahatsız edici durum çevirilerden kaynaklanan Türkçe’de olmayan ifadeler kullanmak: duş almak, sahne almak vb. gibi. Diğer bir yanlış kullanım: orta refuj.